ZOR GÜNLERİN ŞİİRLERİ
Alnı Çoban Yıldızlılar
Nereden giriyor bu gökyüzü içeriye,
Bu yıldız ummanı, bunca kızılı, mavisiyle?
Gecenin en karanlık, en dar geçidindeyiz,
Nasıl oluyor da doluyor bu aydınlık evimize?
Evinize hoş geldiniz, kardeşlerim!
Peki bu dağ, bu ala dağ, nasıl sığıyor içimize,
Bu ceylanlı, karacalı, başı dumanlı dağ?
Nasıl giriyor bu aşk ormanı evimize,
Atmacası, kekliği, sarıçiğdem çiçeğiyle?
Evinize hoş geldiniz, kardeşlerim.
Nereden giriyor bu türkü içeriye,
Bu ayvalı narlı, Tahirli Zühreli türkü?
Nasıl da çabucak, nasıl da işleyip yüreğimize,
Nereden giriyor bu sevda can evimize?
Can evinize hoş geldiniz, kardeşlerim.
Karakış fırtınası sarmış dört yanı,
Peki, nasıl çiçek açıyor bu badem ağaçları?
Bunca kalleşlik, bunca ihanet almış yürümüşken,
Nasıl giriyor bu deniz eşiğimizden içeri,
Bu çakıllı, balıklı, bu umut denizi?
Sancak açmış geliyor Soner Polat gemisi,
Mardin limanından demir almış, tam yol ileri,
Malazgirt ovasında dalıp çıkıyor dalgalara.
Güverteye toplanmış vatanın erenleri:
Keloğlan, “Uyan Ay Kızım” türküsünü söylüyor,
Yunus Emre’m çok seviyor Karacaoğlan’ı.
Köroğlu diyor ki, yakarım ulan yan bakanları.
Oğullar kızlar kavuşuyor, ateş parçası,
Savaşan insanın iyi yürekli, yurt güzelleri!
Bakın, nasıl da gülümsüyor Sümer Kraliçesi,
Ellerindeki ışığı görüyor musunuz?
Dedem Korkut’tan almış Oğuz meşalesini,
Ellerinden öpüyoruz, selamına duruyoruz.
Engin yazıda, dar koyakta yer tutmuş,
Yazıyor Oktay, doksan yıldır durmadan.
Gökova kâğıt olmuş, Menderes nehri kalem,
Ekmekler bozuluyor, esir düşüyor kelam…
Peki, nasıl giriyor bu dokuz âlem bu kapıdan?
Canlar canını bulan, canını yağma veren,
Balbal taşı gibi Akdeniz’i bekleyen,
Gökyüzünü tuval yapmış, yeryüzü palet,
Kurtarıyor sürek avından sürmelileri Fikret.
Peki, bu sen yeli, nasıl esiyor benden içeri?
Bize bilgelik, gençlik getirenler,
Sizi bekliyorduk nicedir, gözümüz yollarda.
Buyurun, bir çay için, işin başına geçin…
Parti parti dağılmayan, birleşerek çoğalanlar,
Evinize hoş geldiniz, alnı Çoban yıldızlılar.