Yunus Emre05

Şol Yunus’a Kıymayın Efendiler – 9

Yazılar
YUNUS İLAHİSİNİN AŞK DİYALEKTİĞİ!

“Bir niceye verdim emir 
Devlet ile sürdü ömür.
Yanan kömür kızan demir
Örse çekiç salan benim.”

 

> Bu yalın sözleri iddialı ve aynı zamanda etkili kılan, kuşkusuz imgelerdeki diyalektik bütünlüktür. Öyle ki, sağlanan bu şiirsel güç, dönemin konargöçerli toplum yapısının ötesinde, sınıflı toplumlardaki her tür ayrımcılığı sorgulamakta ve egemen düzeni emek temelinden uyarmakta, yargılamaktadır. Kurulu sistemi rahatsız eden, verilen hükümdeki, maddeye söz geçiren bu içe işleyen “toplam” etkidir. Yunus dili, kamusal hayatı, çatışan maddi ve ruhsal dünyalarıyla birlikte bildiriyor. Esas olarak şiirde yansıyan da bu iç çatışmanın kendi bütünlüğü içinde eriyip, eşitliğe, birliğe kavuşmasıdır. Özlenen ve kurulmak istenen dünya da budur. Öyle ki, söz kılıcının keskinliği, becerisini, ini yani bu “diyalektik birlik” gerçeğinin haklılığından kaynaklanmaktadır.

>>  DERVİŞLER, DEVRİMCİLER, ALPERENLER

> Derviş sözcüğü Farsça “yoksul” anlamındır. Toplumsal mücadele içinde anlamı, dünya malından elini çekmiş, fakat kendini kamunun mutluluğuna, varsıllığın eşitliğine, adil paylaşıma adamış sav erenleri, savaş erleridir. Dervişler, alperenler, devrimciler varlıklılığı kendini insanlığın dünya Cennetine adayan aşk erleridir. Onların dağlar, çağlar deviren gücü işte bu payından vazgeçme,  kişisel yoksulluğu kabullenme ve sadeliği erdem kabul edişlerinden gelir. Dünya yoksulu, fakat gönül varsıllarıdır. Yunus’un dervişliği “Miskin” oluşuyla aynı anlamdadır. “Miskin” kavramı da Arapçada “mskn” kökünden “yoksul” anlamındadır.

> Yunus’ta dile gelen yalın gerçekliğin boyutları ve derinliği şaşırtıcıdır. İşte bu söz gücü de onun miskinliği, dervişliği, devrimciliğinden gelir. Bütün insanların kardeş olduğunu ilke edinen İslam felsefesi Batı düşüncesine ve aydınlanmasına katkı yaparken, ne yazık ki doğduğu ve yayıldığı coğrafyalarda zorlandı. Feodal egemen sınıfların çıkarcı baskıları, yozlaşan Sünnî tarikatlar ve din bezirgânları üzerinden “insan eşitlik ve kardeşliğine” giden yolu tıkadı ve bu kardeşliğe izin vermedi. İşte Yunus ilahilerinden yansıyan sanatsal diyalektiğin keskinliği, çarpıcılığı, bu toplumsal maddi ve manevi çatışmaların gereğidir.

>> YUNUS’UN DÜNYA GÖRÜŞÜ KAMU AŞKI  

> Yunus’un büyük aşkı, bütün şiirlerinin dokusuna sinen en yüce duygudur. Bu doğrudan kamu aşkı, insanlığa duyulan aşkın sevgidir. Büyük şairde aşk kavramı ile insanlar arasında birliğin, dirliğin, bütünlüğün, eşitliğin sağlanmış olduğu ideal bir dünya özleminin kutsanmasıdır. Öyle bir kutsanma ki içinde emeğin ve alın terinin de ışığı yansır. Yunus’un kurduğu ve ayakları yere basan düşü, tarih boyunca yükselerek gelen insanlığın büyük mücadelesiyle, yani ezen ezilenin olmadığı, sınıfsız topluma ulaşma çabasıyla buluşuyor.

> Kötülük ile iyiliğin, karanlık ile aydınlığın, ezen ile ezilenin, zalim ile mazlumun savaşı, Derviş Yunus’un büyük aşkına doğru giden yolu açar. Bu yol boyunca sevgi, paylaşma, merhamet, adalet, sadakat, hoşgörü vb. güçlü insanlık erdemleri dinsel temellere yaslanır gibi görünse de maddi sağlamlıkta karşımıza çıkar. İnsanın gelişmesi, yetkinleşmesi yolunda edindiği erdemleri bozup engelleyen bencillik, aç gözlülük, acımasızlık vb. olumsuz güdüler de “varlığı” bütünlüğü içinde kabul edilerek, zıtlıklardaki ilahiliği de dile getiriyor. İşte Yunus şiirlerinin, ilahilerinin, nefeslerinin hikmeti olan görkemli yapı, kendini böylesine bir gönül örgütlenmesiyle var eder.

>> YUNUS’UN AŞK DİYALEKTİĞİNİ BOZMAYALIM

> Baştaki olağanüstü güzellikteki dörtlüğün de içinde bulunduğu, Yunus Emre’nin “Evvel benem ahir benem / Canlara can olan benem,”  dizeleriyle başlayan ünlü şiirine çoğu yazar hiç yer vermemiş. Örneğin Burhan Toprak,  Faruk K. Timurtaş, Sezai Karakoç, Mustafa Özçelik kitaplarına almamışlar. Söz gelimi Abdülbaki Gölpınarlı, İlhan Başgöz, Sabahattin Eyubolu, Cahit Öztelli ise şiire yer verirken, ne ilginçtir ki, şiirin en can alıcı dörtlüğünü dışarıda tutmuşlar. Şiirin başlangıç dörtlüğünde de anlaşma yoktur:

“Evvel benim âhır benim
canlara can olan benim.
Azıp yolda kalmışlara
Hızır meded eren benim.”

>  Yunus’un bütünlüğünü zedeleyen, anlam kaymalarına yol açan uygulamalar bu şiirde de sürüyor. Bazı örnekler vermek gerekirse. Abdülbaki Gölpınarlı “Hızır medet eren benim,” derken, İlhan Başgöz ve Sebahattin Eyuboğlu “Hazır medet eren benim,” Mustafa Tatcı “Hâzır medet iden benim,” demektedir. Şiirin ikinci kıtasında Gölpınarlı “Sırrımı benim kim duyar,” diye yazarken, Başgöz“Benim sırrıma kim erer,” diye yazıyor, Tatçı ise dize, “Benüm sırrımı kim tuyar,” oluyor. Gölpınarlı’da “Gönülde gizlenen benim” dizesi Başgöz’de “Gönüllere giren benim”  biçimine dönüşüyor. Farklılıkların çoğunu geçiyorum. Son dörtlüğe geliyorum:

  “Yunus değil bunu diyen
Kendiliğidir söyleyen.
Mutlak kafir inanmayan
Evvel âhir heman benim.”

>  Kıtanın üçüncü dizesini, Gölpınarlı “Kâfirdirür inanmayan”,  Başgöz “Mutlak kafir inanmayan”, Tatcı “Kafir olur inanmayan” biçiminde farklı farklı yazıyorlar. Şiirin en son dizesine geliyorum. Gölpınarlı “Evvel ahir heman benim,” derken, Başgöz ve Eyuboğlu “Evvel ahir zaman benim,” ve Tatcı “Evvel-ahir hemen benim,” diyor. Yunus gerçekte ne demek istiyor? Öncelikle dilimize “çabuk / tez / anında” anlamlarıyla da geçen “hemen” sözcüğü Farsça “hamân” yani “onunla bir, beraber, birlikte” demek. Yunus bu vurucu dizesinde üç katlı savda bulunuyor: 1. Sonsuzdan sonsuza, geçmişiyle, geleceğiyle zaman bütünlüğüyle benim varlığımdadır. 2. Şimdiye, bugüne, şu ana, yaşanmakta olana hükmeden benim. 3. Ben bu hükmümü çok hızlı, çok çabuk, anında, şimşek gibi gerçekleştiririm. Ben böyle yorumluyorum Yunus’u bu sözünü.

>> BİRLİKÇİ  YUNUS’U “BİR”LEŞTİRELİM

> İş bu kadar hassas derinlik gösterirken, sadece üç-dört yazarımızda görülen bu farklılıklara ne demeli? Daha geniş bir araştırma yapıldığında, kim bilir nice “tahrif”e giden farklılık” gözler önüne serilecek. Daha da garibi Yunus’un bu şiiri 9 kıtadan 14 kıtaya kadar uzayıp değişmektedir. Yunus’un,Kâ’be vü büt îman benim / Çerh uruban dönen benim” dizeleriyle başlayan başka bir şiirinin içinde yukarıdaki dörtlüğe Eyuboğlu’nun yer verdiğini gözlemliyoruz. Öte yandan, Yunus uzmanlarımızdan Mustafa Tatcı ise şiire, bu dörtlükle birlikte yer vermiştir. Bir kez daha yinelemek isterim ki, Yunus bizi birleştiriyor, fakat biz Yunus’u “bir”leştiremiyoruz!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir