Yunus tek başına mı içerdi?
Şarâb kadehi içilir, inci ve cevher saçılır,
Cânın gözü açılır, bu halkanın içinde.
AHMET YESEVİ
> Yunus Emre’nin yaşamı tam bir devrimci bütünlük içinde geçmiştir. Sözlerinden inci, mercan saçılan bir mücadele adamıdır. En harlı ateşlere girer, en belalı işlere girişir ve zaferle çıkar: Derviş kimliğiyle buna mecbur etmiştir kendini. Yunus’u böylesine güçlü kılan nedir? Hemen söyleyelim yüksek cesaret, derin inanç, donanımlı adanmışlık bilincinin en yüksek mertebede mayalanması. Öyle ki Yunus, evrene karışıp kül olmayı kendine kurtuluş yolu seçer. En yakınından başlayarak halka halka bütün insanlığa yayılan, eriyip yok olan bir “feda olsun” ruhudur. Öyle bir yok oluş ki, bütün varlığı kucaklıyor. Yunus’un “Bir sakiden içtik şarap” dizesiyle başlayan ünlü şiiri, bizi o devrimci / derviş gücünün kaynağına götürür. İçtikleri, öyle bir sır şarabıdır ki, arştan yüce bir meyhanede sunuluyor, öyle bir dolu içiliyor ki kadehi insanların can evidir:
“Bir sakiden içtik şarap,
Arştan yüce meyhanesi.
Ol sakin-in mestleriyiz,
Canlar onun peymanesi.”
> > EVRENLE BÜTÜNLEŞEN YUNUS’LA BÜTÜNLEŞEMEDİK
> Gelin görün ki başından beri dile getirmeye çalıştığım Yunus’un Hayatı ve Şiirlerindeki dağınıklık bu müthiş şiiri de etkilemiş. Örneğin, Yunus uzmanı Abdülbaki Gölpınarlı’nın “Yunus Emre, Hayatı ve Bütün Şiirleri” kitabına CXVIII numarayla yer verilen şiir, elimdeki kitapların bir kısmında yer alırken, nedense bazılarında yer almamış: Ahmet Yaşar Ocaktan, Mustafa Özçelik, Faruk K. Timurtaş, Sezai Karakoç vb. çoğaltılabilir. Bunlar işin bir yanı, öte yandan şiirin gerçekte kaç kıta olduğu belirsizdir. Örneğin şiir Burhan Toprak ve Mustafa Tatcı’nın kitabında 7, Gölpınarlı ve Cahit Öztelli’de 6, İlhan Başgöz’de 5 kita olarak yer almaktadır.
> Öte yandan şiir, bütün yazarlar tarafından farklılıklara uğratılmış. Bazı derleyiciler aynı dörtlüğü farklı biçimlerde ve anlamlarda okura sunmuştur. Bir iki örnek vermek gerekirse:
“Bizim meclis mestlerinin
Demleri Ene’l Hak olur
Bin Hallâcı Mansur gibi
Onun kemin dîvânesi.”
Gölpınarlı’da bu şekliyle yer alan üçüncü dörtlük, Başgöz’de dördüncü dörtlük olarak çok farklı bir biçime bürünmüş:
“Andaki mest olanların
Olur Enelhak sözleri
Hallac-ı Mansur gibidir
En kemine divanesi.”
Aynı şiirde, İlhan Başgöz’de ikinci kıtada yer alan
“Bir meclistir meclisimiz
Anda ciğer kebap olur
Bir çerağdır bunda yanar
Güneş anın pervanesi.”
dörtlüğü, Gölpınarlı’da beşinci sırada ve farklı olarak yer bulmuş:
“Ol meclis kim bizde vardır
Anda ciğer kebâb olur
Ol şem’a kim bizde yanar
Ay u güneş pervânesi.”
> Sorunu iyi anlatmak için, yerimizin sınırlı olması nedeniyle son birkaç örnekle yetiniyorum. Gölpınarlı’da “Bizim meclis bekrîleri / Şol Şâh-ı Edhem gibidir,” deyişi, Başgöz’de yer almazken, Hüseyin Arif’te “Bizim şehrince yüzbin ola / Her guşede viranesi” biçimine bürünmüş.
“Bizim meclis mestlerinin
Demleri Ene’l Hak olur
Bin Hallâcı Mansur gibi
Onun kemin dîvânesi.”
Biçimindeki 3. kıta, İlhan Başgöz’de ve Sabahttin Eyuboğlu’da 4. Kıta olarak şöyle yer alıyor:
“Andaki mest olanların
Olur Enelhak sözleri
Hallac-ı Mansur gibidir
En kemine divanesi.”
Ya da, Gölpınarlı ve Öztelli’de 5. Kıta olarak yer alan şu önemli dizeler,
“Bizim meclis bekrileri
Şol Şah-ı Edhem gibidir
Belh şehrince yüz bin ola
Her köşede viranesi.”
Burhan Toprak’ta şaşılacak şekilde farklılaşmaktadır:
“Ol meclisin bekrîleri,
Ol şah Ethem gibidir
Yüzbin olur her köşede,
Belh şehrinin viranesi.”
> Daha da şaşırtıcı ve acı olanı, bu önemli kıtanın Başgöz’de hiç yer almaması ve bu tutarsızlığın başka yazarlarda farklı sözlere bürünerek sürmesi. Bu örneklerle yetiniyorum. Sosyal medyadaki özensizliği ise varın siz düşünün. Sözün kısası bu dağınıklığa bir dur demek gerekiyor. Sözlü edebiyatta bu gibi değişimler olabilir, ama yazıya geçişte, bu kişi insanlığın en büyük şairlerinden biri ise, onun yapıtına bütünlük kazandırmak bizim boynumuzun borcudur.
> > SÂKİDEN ŞARAP İÇTİM Mİ, İÇTİK Mİ?
> Öncelikle Yunus bu şiirinde ne diyor, ne mesaj veriyor? Çok açık ve berrak olan bu derinliği anlamamız gerekir. Gerçekte Yunus’un ne dediğini kavramamız, zorlu yolumuzu aydınlatacaktır. Hemen belirtelim: Yunus, derviş yoldaşlarıyla birlikte devrimci bir “Yol Ortaklığı” içindedir. Onun kurduğu kutlu ortaklık aynı zamanda ilahi bir mücadele birlikteliğidir. Tekil değil, çoğuldur. Dikkat edelim Yunus’un ne dediğine:
“Bir sâkîden içdük şarâb
‘Arş’dan yüce meyhânesi
Ol sâkînün mestleriyüz
Cânlar anun peymânesi.”
> Anlaşılması zor bir durumla daha karşı karşıyayız. Örneğin şiirin girişinde yer alan ve çoğul olan “Bir sakiden içtik şarap” dizesi, Gölpınarlı, Başgöz, Toprak ve diğer bazı yazarlarda, “Bir sakiden içtim şarap” biçimiyle, şahıs eki tekil hale dönüştürülmüş. Öztelli, Tatçı ve bazı yazarlar ise “içtik” diye doğru biçime yer vermişler. Bunun doğrusunun “Bir sakiden (biz) içtik şarap” olması gerektiği dörtlüğün içinde apaçık görülüyor: “Ol sâkinin (biz) mestleriyiz / Canlar (canlarımız) onun peymânesi.” Diğer bir kıtada bu çoğulluk iyice pekişiyor: “Aşk oduna yananların (çoğul) / Küllî vücûdu nûr olur.”
> Bitmedi,bu şiirin bir de şarkı sözü boyutu var. Çok yaygın. Yunus Emre’nin bu güçlü şiiri pek çok şarkıcı tarafından da sevilmiş, bestelenip seslendirilmiş. Bu örnekler sosyal medyada bolca yer alıyor. Şarkıcı ya da seslendiricilerin, benim görebildiğim hepsinde, “Bir sakiden içtik şarap” biçimindeki şiirin giriş dizesini, söz birliği etmişçesine, onlar da şarkılarında “Bir sakiden içtim şarap,” biçiminde tekile düşürmüşler. Bu tutum Yunus’a kıymaktır. Yunus’un devrimci ruhunu, bu seslenişindeki çoğulcu ahlakını korumak gerekir.
>> YUNUS’TAN KENDİMİZE GÖREV ÇIKARIYORUZ
> Yunus Emre’nin böylesine önemli bir şiirini onun kitabının dışında bırakmak, kimin haddine olabilir? Yunus, tarihin dalgaları içinde çalkalanıp, ölüm dirim mücadelesi sınavından geçip 21. Yüzyılın kıyısına dayandı ve insanlık adına görev üstlendi. Olay budur. Olması gereken de bu.
> Kendini insanlık için, halkı için yakabilen, kendini tutuşurken bilen kişi, kendi benlik yükünü yakıp kamunun, insanlığın yükünü sırtlanmaktadır. Onun toplumsal varlık içindeki mücadelesinde örgütlü olması özgürlüğüdür. Bu ne büyük mutluluktur. Yani kişi bağlanırken özgürleşiyor, korkusuzlaşıyor. Bugünün devrimcilerinin Yunus’tan çıkaracakları dersler benzersizdir.
> İnsanlığın büyük edebi varlıkları, karakterleri, insanlığın sıkıntıya düştüğü yerde ve en önde belirirler. Bu kutlu görevi yapmalarına bizim destek olmamız gerekmez mi? Yunus Emre’yi doğuran o ulu ana, onu efsanevi menkıbelere, destanlara, masallara ve tükenmez ilahi söylencelere sararak korudu ve gelecek kuşaklara emanet etti. Biz de buradan kendimize görev çıkarıyoruz.