Odu ile yakmalı mı, yanmalı mı?
“Bir bağ ki viran ola,
İçi dikenle dola
Ayıklamak neylesin
Od ile yanmayınca.”
> Yunus’un bu hikmetlisözleri de önceden sözünü ettiğim şiirleri gibi,yanlış yorumlanarak, gerçek anlamının dışına çıkarılmıştır. Hatta şiirsel anlam, bilerek bilmeyerek ters yüz edilmektedir. Yunus ne demek istemiş, bizim aydın, yazar bunu nasıl anlamış, kendince nasıl yorumlamıştır?Yunus, çok açık bir şekilde, “Bir bağ ki viran ola,” derken insanın yıkılan, harap olan iç dünyasından söz etmektedir. Şair bunu yaparken eğretileme sanatını kullanmaktadır. Yunus,gönül dünyasıylaimgesel “bağı” kurarken, somut bağ bahçe çağrışımından yararlanıyor: Viran olan insanın bağa benzetilen manevi dünyasıdır.
>Ardından Yunus, “İçi dikenle dola,” diyerek,sertbir sav ileriye sürüyor. Yanıtını aradığı, insanın gönlünü kuşku, riya, korkaklık, bencillik, kaçkınlık, inkâr vb. dikenlerisardığında,bundan nasıl kurtulacaktır? Şiir bize bu zor durumdan kurtulma yolunu en çarpıcı düzeyde veiki aşamada veriyor. İlkinde, “Ayıklamak neylesin!” diyor, “ayıklamak” işe yaramaz.Çünkü kişinin bozulanmanevideğerlerinindüzelmesi, doğrudan ruhsal bağın sağlığına kavuşmasıyla olasıdır. O nedenle Yunus,ikinci önermeyle müşkül sorunu temelden çözüyor: “Od ile yanmayınca!” Elbette ki, “viran olma,” yani manevi bozulma ancak iç dünyanın “aşk oduyla” yanıp yeniden, hak aşkına, gerçek aşkına kavuşmakla olasıdır. Bu nedenle Yunus başka bir şiirinde, “Diken olma gül ol eren yolunda / Diken olur isen odâ yanâsın!”diyerek, bu hikmetini daha da pekiştiriyor.
>>YUNUS EMRE’YE SANSÜR MÜ?
> Daha öncede belirttiğim gibi Yunus’un şiirleri bir bütünlük haline getirilmemiş. İlhan Başgöz’ün“Ocağa varmayınca” adıyla kitabına aldığı şiir, bir de Sabahattin Eyuboğlu’nda var. İki yazarın dışında benim ulaşabildiğim hiçbir kaynak yer vermemiş:Abdülbakı Gölpınarlı başta olmak üzere, Cahit Öztelli, Faruk K. Timurtaş, Mustafa Tatcı, Sezai Karakoç, Hüseyin Arif, Mustafa Özçelik ve Azerbaycan, Asya nüshaları ile değişik özel yayınevi komisyon kitaplarında yer almıyor. Bu durumu nasıl yorumlamak gerekir? Türk kültürüne, Yunus Emre’ye ve Türk diline haksızlık değil midir?
> Yunus şiirinin en büyük özelliği, söylem derinliğine karşın anlamın berraklığıdır. Çarpıcı olan budur. Türk şiirine katkı yapmak, kurucuları arasında bulunmak, onun en büyük şairi olarak anılmanın kaynağında bu söz bilgeliği vardır. Şair imgesel söz derinliği yaratırken anlamı berrak kılma başarısı onun büyüklüğünün, ustalığının ölçüsüdür. Yunus Emre bunu bildiği için, açık sözlülüğe dikkat çekiyor. Kapalı sözlere, açıklık getireceğim diyor:
“Bu bizden önce gelenler
Ma’nîyi pinhan kılanlar
Ben anadan doğmuş gibi
Geldim ki uryân eyleyem”
>> OCAĞA VARMAYINCA, PARTİYE GİTMEYİNCE
> Yunus’un bu şiiri, haksız yere “propaganda” aracı yapılmakta ve bu yanlış yorum ne yazık ki, sosyal medya mesajlarında hızla yayılmaktadır. Başından beri, “Tarihte Zorun Rolü,” kolaya kaçılarak devrimciler arasında bir “zor kullanma hayranlığı” yaratmıştır.Bu zor kullanma yöntemi bir seçenek değil, neredeyse kazanmanın “ön koşulu” olarak algılanmıştır. Böylece “devrimci şiddet”gerçeği anlamadan, kavramadan, “ilk çare” olarak akla getirilmiştir. Plekhanov’un “Tarihte Bireyin Rolü” ile Engels’in “Tarihte Zorun Rolü” birbirini tamamlamakta ve insanlık tarihinde birlikte rol almaktadırlar. Eğer birey, tarihte olumlu bir rol üstlenecekse, mutlaka Yunus’un sözünü ettiği “od ile yanması” gerekmektedir. Bu örgüt içinde geçerlidir. Bireyleri yanıp arınan örgüt de aynı anda yanıp pişecek güçlenecektir. Yani “Yedi Ateşten” geçecek, yedi cehennem söndürecek. Aksi takdirde, bozulmuş birey de hedefe ulaşamayacak, bağı kopmuş üzüm salkımı gibi dağılıp gidecektir.
> Yunus şiirinin devrimci hükmüne tekrar gelirsek, meselenin ne kadar önemli olduğunu kavrayacağız. Elbette bütün kötülükler “dikenler,” kişiyi bir gerçeğe bağlayan bağın kopmasından ileri geliyor. Bu bağ kopunca kişi, kendi başına savrulmakta, çözüm “çıkış yolundan” sapmaktadır. Yunus, başa dert açan yabancılaşmanın, ayrı baş çekmenin, kenara çekilmenin derman olmadığını söyler. Medrese birikimini en üst düzeyde okuyup sindiren Yunus, içini tutuşturmak için örgüte gider. Bunun için Ocağa(Tekkeye, Partiye) varma zorunluluğunu bildirir. Yanmak için bir arada olması gereken unsurların ıssızlıkta, yabanda değil, ancak örgütte olduğunu bize ne güzel anlatır:
“Issızlık u yabanda
Od mu bulunur onda
Kavı taşı çakmağı
Bir yerde olmayınca.”
“Issızlıkta kalma sen
Odunu söndürme sen
Odu kaçan bulasın
Ocağa varmayınca.”
> Şaşırmış kişinin yeniden “kendine gelmesi” için çare tektir: İçindeki nifak dikenlerini fedailiğin ateşiyle yakıp Partiye gitmektir.Ocağa varmak, budur. Ocakta yanmak da budur.
Durduğunuz yerde değil,evrensel aşk ile tutuşarak eylem içinde yürürken yanacaksın. O yürüyüş kendi başına, kendi buyruğunda, yalnız başına değil, fakat başka insanlarla kol koladır, omuz omuzadır: Siz o büyük ateşte, birlikte yanarken, yine Yunusça söylersem: “Yandığınız size hoş gelecektir.”
>>HALK İÇİNDE YANA YANA YÜRÜYEN ŞAİRLER
> Oda yanmakmeydan okumaktır. Yunus Emre benliğini oda, ateşe yaktığı için, keskin söz kılıcını kullanma hakkına ve cesaretine sahiptir. Kendini ateşe yakanın, beden ile ruhu nurlananın korkusuzluğudost için hayat, düşman için ürkütücü sondur. Ancak kendini od ile yakanlar sistemin en azgın kurumlarına, en gerici odaklarına hicvini, yergisini yöneltebilir, söz kılıcını çekebilir. Yunus bukutlu görevle yanıp tutuşmaktadır. Yanmak, aynı zamanda kendini kamuya adamanın bir zorunluluğudur.
> Şu adanış birliğine bakın ki, Nazım Hikmet de yanmanın felsefesine sahiptir ve evrensel yolda, geleneğin deryasında Türk şiirininatası Yunus’la buluşur. Nazım Hikmet de20 Yüzyılda insanlık mücadelesini tutkuyla tutuşarak sürdürür: Kerem gibi yana yana.
“O diyor ki bana
Sen kendi sesinle kül olursun ey
Kerem gibi yana yana!
“Ben diyorum ki ona
Kül olayım Kerem gibi yana yana.
Ben yanmasam
Sen yanmasan
Biz yanmasak
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.”
> Od ile yanmalı mı, od ile yakmalı mı? Karar sizin. Yunus, aşk oduyla yanmalı diyor. Kötülükler yumağını, zalimler sistemini yakıp yok edebilmek için, önce kendi benliğini yakıp arındırmalı kişi. Yunus’un her an tutuşarak yürümesi bunun içindir ve bu öyle bir tutuşmadır ki, ondaki “zebâne / ateş” hiç kendini belli etmez. Ateşin şiddetinden bütün vücut nurlanır. O, yoldaşlarıyla yan yana, yana yana yürür ilden ile… Gezer Urum ellerini Şam’ı, Bağdatı… Kamu ortasında gider geleceğe,tutuşmuş ilahi bir meşale misali:
“Aşk oduna yananların
Küllî vücûdu nûr olur,
Ol od bu oda benzemez
Hiç belirmez zebânesi.”