Olacak O Kadar

Şiirler

Olacak O Kadar

Güldürücümüz nerede acaba,
Nereye gitti evimizin güldürücüsü baba?
Haber gönderin neşemizin pirine:
Ahali girdi birbirine, orta direk bel verdi.
Halk dağlandı, kazıklar yağlandı,
Başımız dertte, gönlümüz kasavette…
Gelsin bizi güldürsün, güldürüp öldürsün.
Nerede bizim güldürücümüz baba?

Yalakalar, salakalar omuz omuza,
Şürekalar, sarakalar domuz domuza,
Fakat güldürücümüz ortada yok, baba!
Güldürücümüz nereye gitti acaba?
Güldürücümüzü bulup getiren yok mu?
Bir tek güldürücü bize çok mu?
Yahu nereye gitti bizim maya çalanımız?

Ata binemeyen, inemeyen burada,
Nerede bizim eşeğe ters binenimiz?
Verin bize kendi güldürücümüzü,
Nerede nur yüzlü Nasrettin Hocamız?
Dinci burada, cinci, hamamcı burada,
Levazımcı, neme lazımcı burada,
Bir güldürücümüz ortalarda yok, baba!

Hani bizim komiğimiz nerede?
El âlem iyi kötü yerli yersiz yerinde:
Talkımcı burada, takım taklavatçı burada,
Susturucu, kan kusturucu burada.
Gel gör ki güldürücümüz yok ortada,
Ağzımızın tadı kaçtı rezil olduk, baba!
Güldürücümüzü bulup getirsinler,
Versinler bize bizim kaya tuzumuzu.

Versinler bize özümüzü, kozumuzu,
Nereye gitti kendi güldürücümüz acaba?
Küstürdük mü, gücendirdik mi?
Öldürdük mü ulan bizim güldürücümüzü?
Nerede Azrail’e dayak atanımız?
Bizim öz be öz Keloğlanımız nerede?
Verin narekemizi, çiftenağramızı,
Bulun kavuklumuzu pişekarımızı baba!
Getirin bize, bizim Dümbüllümüzü.

Ne halt edeceağeiz, kaldık mı güldürücüsüz?
Gaz ortada, saz ortada, poz ortada,
Katilin alâsı burada, zalimin lalası burada.
Anasının örekesi, terekesi ortada,
Ama görünürde güldürücümüz yok baba.
Gelsin perdeyi yıkanımız, yırtanımız,
Güldürücümüz göstersin gücünü.
Nerede bizim delibozuk Karagöz’ümüz?

Güldürücümüz çıktı geldi son haddimizde.
Diz vurdu, halkın selamına durdu,
Pos bıyıklarını bir oynattı, iki oynattı.
Âlemi bir güzel güldürdü, çatlattı, patlattı,
Safi balı tülbentten süzdü, süzdürttü.

Kara kaşlarını bakışlarına bir indirdi ki,
Canavarı yedi, ejderhayı Atlantik’e fırlattı,
Zalimi yukarıdaki yağlı kazığa atlattı,
Anayı babayı, çoluğu çocuğu rahatlattı.
“Olacak o kadar,” dedi, gitti!

Bütün salonlarda halkoylamasına geçildi,
Köy sahnesi, kent sahnesi, ev sahnesi,
Herkes seçime ciddiyetiyle katıldı:
Levent Kırca geçerli alkışların hepsini aldı.
(Levent Kırca tekrar sahneye çağırıldı:
El âlem ayakta, cümle kelam dondu kaldı.
Türk milleti seni çok özledi baba!)

Her kime kim komiklik bağışlana,
Dertleri bitire, ışığı karanlığa yağışlana.
Gönüllerde şeker çiçeği gibi bite,
Miski amber gibi tüte, güllene gümüşlene.
Ustaların huzursuz huzurunda,
Acemi Haydar haşlanıp alkışlana…
Yaktı gülüm helvayı tenceresi taşlana!

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir