İSYAN HAKLARI
Yaşar Kemal Ağıtı
Peki şimdi ne olacak, şimdi ne olacak, şimdi?
Dağ dağlanır, bağ bağlanır, çağ çağlanırken,
Giden ayak gitmezlendi, öten bülbül ötmezlendi,
Gül goncası açmazlandı… Şimdi ne olacak?
Şair ata indi göğün düzünü, sürdü gitti yeryüzünü.
Belimizi doğrulturken, dirlikçeyin diriltirken,
Yağan yağmur yağmazlandı, esen yel esmezlendi,
Çukurova öksüzlendi, Akçadeniz küstüğünce.
Gören gözler görmezlendi, bilen akıl bilmezlendi,
Karaca, su içmezlendi… Şimdi ne olacak?
Peki şimdi ne olacak, şimdi ne olacak, şimdi?
Bugün, bu saat, 21. Asrın 15. yılının kara Şubat’ında.
Aldı alıncaya, verdi verinceye yüz ağartan gülünü.
Kanat gerdi gelinciğe, kırmızı topal karıncaya,
Taş yılandan akıncaya söz ağacı yaprak döktü,
Eşkıya gözyaşı söktü demir destan dövünceye.
Yaşar Kemal koptu dağdan bindi gitti kartalcaya.
Dilsize gökçe dilini verdi, elsize elini verdi görklüce,
Neyi varsa veriverdi, kimsecik almam demedi.
Çakırdikenini sevdi, ipekte ferik oyası,
Dağın ardını görene, yol göründü sonsuzcaya.
Nerede uyuyacak peki, nasıl huzurlanacak,
Bugün, bu saat, 21. Asrın 15. yılının kara Şubat’ında.
Nasıl kaldıracaksınız barışı yattığı kayalıktan?
Kim taşıyabilir omzunda Avrasya’yı, söyleyin,
Ey erenleri bozkırın, deli bozuk yarenler.
Kim oynatabilir yeryüzünü yerli yerinden?
Toros’a topuğunu vurdu, yarlar çiçeğe durdu.
Gökçedam’da büyüyeni, Savrun Çayda yürüyeni,
Nereye sığdıracağız, hangi göğün çadırına?
Yaprağa yüzünü sürdü ağaç isyana büründü,
Mehmet İnce’den göründü orman yürüyünceye.
Dinlesin Türkmen kocası, duysun sesimi eren,
Bir kelime kıyameti, yeri göğü kaynaştırdı.
Bu al yeşil Akçabel kendi başına bir iş açacak,
Vursun ağır davullar, çalsın yalın ayak barak,
Canlar yaşar oldu, yaşayan ömür buldu.
Bu sözcük tufanı dünyanın başına ışık saçacak.
Bugün, bu saat, 21. Asrın 15. yılının kara Şubat’ında,
Şair Ata indi göğün düzünü, sürdü gitti yeryüzünü.
Peki şimdi ne olacak, şimdi ne olacak, şimdi?