FİLİSTİN AĞITLARI
On Altıncı Ağıt, On sekizlik nefret!
(Çocuklar korosu, bu kez uzun beyaz giysileri, başlarında
hurma salkımlarıyla yürür. Az önce kurşunlananın teni sıcaktır
ve ağzında tamamlanmamış iki sözcükten biri dudağının
kenarındadır. Çocuklardan biri eğilip taze ölünün yaka düğümünü
çözer 12 küçük şarkıcı şehidin etrafını çevirir, gırtlaktan gelen
seslerle yarım şarkıyı sürdürürler.)
Tamam, Leys el Halidi’yi de sayıların arasına kattınız.
Son cinayetle birlikte neyi gösteriyor bakiye?
Toplayın çıkartın bakalım Kabala usulü alınanı verileni,
Düşmanınızın sayısı eksildi mi, yoksa arttı mı?
Sofranızda zeytininiz ne kadar arttı, ekmek ne kadar?
Halidi’nin yaşı sabit, nefretin yaşı on sekiz kaldı.
Yaşasın vatan, diye bağıramadan, vurdunuz, kaç etti?
Tamam, ekleyin bir kurban daha öç defterinize,
Ekleyin bakalım, düşmanınız eksildi mi, çoğaldı mı?
Ne kadar arttı bahçede yeşil sebzeniz, ırmakta balığınız,
Erkekliğiniz, yiğitliğiniz ne kadar arttı insanlığınız?
Sayıları şaşırdıysanız tarih defterine bakın, kaç etti?
Akıllı bilgisayarınızda Hz. Musa görünüyor mu?
Alacak verecek hesabınızı hangi muhasebeci tutar,
En az bir Yahudi tüccarı kadar hafızası kuvvetli?
Cesetlerin tasnif edildiği yerde kaç çocuk var?
Bir tuşla bütün kan boşanıyor mu Batı Şeria üstüne?
Başından vurulanlar, kalbinden vurulanlar…
Kan doluyor mu Gazze tünellerine, bir dokunuşta?
Kara gözlü diyorum, üzüm yüzlü diyorum, kaç bebek?
Tamam, Laith el Khaldi’yi de İbrani sayılara kattınız.
Ey Resulünün yüz karası, ey zalimin oyuncağı,
Saptırılmış şeriatın ümmeti, ey mühimmat!
Tanıyabiliyor musun kundağına sürüldüğün silahı,
Yabansın elbet kendine bile, içine göçmüş sistemin.
Ey Firavun fişeği, doldurulmuş kin, çöle gel çöle!
Elbette giriyordur düşünüze, görünüyordur sorgu günü,
Şakaklarında ateşi Kudüs’ün, elleri ensede kilitli,
Vatandaş değil, nefis mağarasında ilkel tutuklu:
Ah pişmanlık, ne ettim kendime, şeytanın namlusunda,
Kendini zulüm topuna gülle yapmış vatansız taş!