ZOR GÜNLERİN ŞİİRLERİErgenekon’dan çıkış
Çıkıyoruz buradan, bu demir kuyusundan,
Nasıl çıkarsa kılınç kınından.
Çıkıyoruz bu yedi kat duvardan,
Basarak engereklerin, çiyanların kafasına,
Yararak SüperNato çemberini.
Yüz elli yıl önce başlamıştı cengimiz,
Armalıydı atlarımızın koşumları,
Vuruluydu adlarımızsa Orhun kayasına.
Nasıl çıktıysak Yedi Düvel kuşatmasından,
Erittik bugün de Gladyo demirini,
Kara barut ezerek dişlerimizin arasında.
Kapılarımızın kırıldığı günlerde,
İsyan sütü de yürüyordu incirlerin uçlarına,
Tekel direnişi de sürüyordu Cevizli’de,
Sermiştik yol haritasını dizlerimizin üzerine,
Birlikte uzanalım diye kurtuluş mavzerine.
Çıkıyoruz buradan, can sunup can bularak,
Şimşeğe dönüşsün diye yazılı taşlar,
Dile gelip konuşsun diye bin yılın kemikleri.
Kanat açıyoruz şimdi çelik bozkıra doğru,
Gücünü hatırlasın diye uluca burçlar.
Uğurlamıştı bizi kendi yoldaşlarımız,
Kucaklarında taflan dalları ve yağmurlu bayraklar,
Uğurlamışlardı savaşçılarını sade bir törenle,
Sarsmıştı lodosun öfkesi uykulu gövdeyi,
Çıkış yoluna doğru esmişti doğu rüzgarıysa.
Çıkıyoruz buradan, çıkar gibi su kayadan.
Çıkıyoruz koynumuzda destan yaprakları,
Alnımız Çobanyıldızı’ndan ışık sağarak,
Ellerimizde ağır buğday başakları,
Türkülerimizi ve kitaplarımızı yanımıza alarak.
Yola çıktığımız gün, evine dönenler olmuştu,
Hatta, geçmişti bazıları düşman tarafına,
Arsız ve yetersiz ve yüreksizdiler,
Yazdırmışlardı adlarını Soros’un nüfusuna.
Eteğini toplayıp kenara çekildi bugün, bazı dostlarsa.
Çıkıyoruz buradan, bu uğursuz mezradan,
Çıkar gibi kızgın kargı ocaktan.
Mutlu uçsun diye tarla kuşları Pasinler ovasının,
Daha yükseğe çıksın diye Toros kartalları,
Ölüm fermanına mührümüzü basarak.
Geçiyoruz düşman saflarının arasından,
Nasıl geçerse tırpan çayırdan,
Süt kesilmesin diye, düş bitmesin diye,
Ey Türkiye! Ey yiğitler serenderi,
Oğulların güneşin oğulları, kızların göğün kızları,
Çıkıyoruz buradan, yumruklarımızı kanatarak.