(İnsanlığın birlik ve barış çağrısı Kudüs Gününe selam olsun…)
Göğün al goncası kızarınca, yeşerir yerin kelam kapısı,
Namıyla yetişir, alınmıştır ibrası, ol İbrahim atadan.
Başlar konuşmaya harfler, kelam-ı kadimle yükselir ateşi.
Dağ taş bilir kardeş dilini, burçlar da bilir elbette,
Ses görünür, heceler surete bürünür gelir, ey beşaret.
Kudüs’ün kalbinde titreşir kandil, her düşen şehitle birlik.
Derin bir dertleşmedir iki kapı arasında, eşikten eşiğe:
Akıllar kapanınca, açılır gönül kapısı, dil-i bülbül sala verir.
Söz büyüktedir, konuşur uzaktakiyle, dert yanar şuur:
Nicedir üzülür dururum ey Aksa, uykum kaçar Mekke’de,
Hatıralar yürür geçer mermer sütunlar arasından,
Selam gönderir Kudüs, yeşil turnalarla gelir takva büyüsü.
Hayat denizi ile Ölü Deniz arasında ağrır iman tahtası,
Sancılı konuşur Haremi Şerifin derviş minaresi, miskindir:
“İyilik ve takva uğrunda yardımlaşın,” denilmedi mi?
Yeminler edilmedi mi, ant olsun, boyun eğmeyeceğiz zulme,
Denilmedi mi, Kenan’dan gelip, Babil istilasından geçip.
Söze karıştı Mescidi Nebevi’nin nefesi, Medine’dedir,
Dedi: Nasıl yıktıysak putunu hurafenin, yine yıkacağız,
Kudüs’ün kutsal duvarları şahidimiz olsun, zaman dolmakta.
Hak deryasının bir damlası içinden yol alır ağır gemi,
Avaz eder kaptan, menzil arzın sultanına, kanımız haktır.
Kurtuluş seferiyle Gazze limanında donanıp geldi,
Havaya, ateşe, toprağa, suya selam olsun, maddenin ruhuna.
Ummana dalan yolcuların ahıyla şişer aşkın yelkenleri.
Ya Jerusalem, senin kendini bilme zamanın gelmedi mi?
Ey Kudüs mihraba çık, haydi konuş, kelamı kadim sendedir.