DOĞU TABLETLERİ
Yirmi Altıncı Tablet, Deniz
İyi bakın resmimize, görebiliyor musunuz bizi,
Görebiliyor musunuz, halimizdeki halinizi?
Yüzümüze güneşin vuruşu, toprağa vurur,
Görebiliyor musunuz, buğdayın dalgalanışını?
Çok yakında gireceğiz dünya evine,
İyi bakın resmimize, nişan resmimizdir bizim.
İçimize ışığın akışı, Çukurova’ya akar,
Görebiliyor musunuz, pamuğun şahlanışını?
Anadolu’nun üç kızına nişanlandık biz,
Görüyor musunuz sırma saçlı özgürlüğü,
Kara gözlü bağımsızlığı, servi boylu kardeşliği?
Tören salonumuz, zafer meydanımızdır,
Görebiliyor musunuz, ruhun şeker dağıtışını?
Alnımıza dokunur, bahar ananın ipek dokunuşu,
Dokunur dağların dik duran gölgelerine,
Görebiliyor musunuz halkın bire bin verişini.
Taktık yüzüklerimizi ataların huzurunda,
Gözlerimizin ışığı, gözlerinizde hatıra kalsın.
Arkamızdaki taş duvar dürüsttür,
Puştluk almış yürümüş, duvarların arkasında,
Efendiler yenilecek ve çanakçıları da
Boğulacaklar kemik parçalarıyla ya da kanda.
İyi baksın herkes, Mamak’taki ayaklanışa,
Duruşumuz, isyanın esas duruşudur.
Sıkışan insanlığın yanında olalım diye,
Nasıl diklenirse hayat yeni doğanın dizlerinde,
Durmuş bakıyoruz buradan yüzlerinize.
Duvarın önünde Türkiye’nin özetiyiz biz,
Ölüm avlusunda sınanıyor aşkımız.
Bakıyoruz size, kırk yıldır ne haldesiniz diye,
Bir bardak su verdiniz mi şehitlere?
Sizden üç ricamız olmuştu, yapabildiniz mi?
İyi bakın dudaklarımızdaki gülümseyişe,
Sabah güneşi vuruyor yüreğimize, geniş mi geniş.
Ellerimiz arkamızda bağlı, biz bağladık.
Göğsümüze mayısın doluşu, vadilere doluşudur,
Görebiliyor musunuz Fırat’ın çalkalanışını.
Bırakın tespih çevirir gibi laf çevirmeyi artık,
Bulun doğrularımızı, oradan yürüyün,
Ülke için ileri akın, partide erisin varlığınız.
Bize gelmeyin, bizi yüceltmeyin, kavgaya gidin.
Yükselmek için sehpaya çıkmadık biz,
Asacaklarsa assınlar, dünyayı kaldırır ağırlığımız.