DOĞU TABLETLERİ
On Yedinci Tablet, Şair
Niçin saklayayım, buranın malıyım ben:
Saplandığı kayada işleyen demir kama.
Haydi biraz kıpırda, biraz konuş,
Kıble kapısı kapanınca, açılacak mana.
Elimle Doğu’yu gösterdim: Nerede kaldı görkem?
Hey gidi esrik geceler, hey gidi sarı yıldızlar!
Törenle kırdılar kız kardeşlerin testisini,
Bozkırın çocuklarını yıkadılar kanla!
Girdiği sırtta tutsak, ihanet hançeri,
Yeşertmez hurma fidanı gibi yanmış bahçeyi.
Yüzünü göstermez hiçbir aynanın sırrı,
Kaygının ortasında kurumuş, eski bir vaha.
Göklere yalvarıp, yaltaklananı görmedin mi?
Zavallı, yüzsüz gözsüz, herhangi biri.
Yokoluş saatlerinde acısını unuttu da,
O parlak kanatlı sultan gururdan kurtuldu mu?
Cansıkma gününün baskısı altında her şey,
Düzgün ve her şey kopuşun acısını yansıttı.
Kavimler mazgalının demirine alnını dayayıp da
“Hürriyet! Hürriyet!” diye bağıran şair,
Ölümü tutup, bir çocuk gibi yanına oturttu!