DOĞU TABLETLERİ
On Dokuzuncu Tablet, Dümen
Söyle şair! Anlat ihanet günlerini, gecelerini,
Çamura batmış cesetleri, dal gibi kırılan kemikleri,
Anlat fitneyi fesadı, insan yiyen fırtınayı.
Anlat başdönmesini, gözkararmasını, kantutmasını.
Nasıl da katranla sıvandı yollar, bahçeler, kapı önleri,
Düşürüldü de pusuya ulusun en yiğitleri.
Anlat ülkeyi yağmalatanı, atasını uçurumdan atanı.
Anlat Kanlı Pazar’da ruhunu satanı, dolara sarılıp yatanı.
Anlat kardeşlerin arasına sokulan demir kamayı,
Beyazıt’ta, yağmurun göğsünde patlatılan bombayı.
Anlat yalan tufanını, korku yayan o makineyi,
Anlat Çorum’u, Malatya’yı, Maraş’ta bıçaklanan dolunayı.
Nasıl aldatıldı halk, kirletildi de Anadolu otağı,
Nasıl da birbirine vuruldu Türkiye’nin iki sıradağı.
Anlat cinnet getiren oğulların boğdukları anayı.
Anlat ki unutmasın genç öncüler, düşülen tuzağı,
Hangi resulün emriyle parçalandı üç günlük kelebek?
Hangi başbuğun fermanıydı o kanlı buyruk?
Hangi büyükelçinin dileğiydi o “şanlı” beyanname?
Kırıldı Oğuz Kağan’ın yayı, başa geçti Pentagon subayı,
Devrimlerin aklı duvarlara mıhlandı da
Acı, sağanak gibi yağdı doğuda ve batıda.
Bilmiyorduk kendimizi, Nikitin’i bildiğimiz kadar,
Tanımıyorduk kardeşimizi, ölümü tanıdığımız kadar.
Savaşçılar kürekteydi, ama dümen kimin elinde?
Dümen düşmanın elinde oldukça, kölesin!
Ne kadar güçlü asılırsan küreklere,
O kadar çabuk varırsın, hainler Cehennemine!