DOĞU TABLETLERİ
On Birinci Tablet, Mevlâna
Bir de bizden dinle meseli! Ey sultanı kelâmül kerem,
Altın sırmalı değil, kara urganda nefsimiz ezeli.
Durma dön! Dön ki sönsün mum, yansın âlemül umum,
Dön, bir daha dön, dünyayı uşşak bir kaametle,
Karahöyük’ten Konya’ya yuvarlanan başlar sana bakar.
Feleğin tezgahındaTürkmen teni, top top tülbent.
Haydi, dola sarığını şekerâvizle* ve rebabı altı boyla,
Boyla ki çıksın kınından söz kılıncı, ottuz üç kez berki lâmi,
Ayaklanan Oğuz bozkırını bir vuruşta biçsin.
Elması suyla yumuşatsınlar, emret ki bu gelen Şems’dir,
Canlıdır cânanemin uyluktan neyi de, üfleyeni de.
Kollarımızı açsak ipek boşalır, başımızı kaldırsak kızılkan:
Sarı bedenler göğe ağdıkça, altın yağar dergahın taşlarına.
Boynumuz yeşil buğdadır, yüzümüz tandır ekmeği.
Dök, abdest alalım cancağzım, kan dolu ibriktir Karaman,
Yerle gök döndükçe öğünür topraktan doğrulup kalkan.
Semâdayız: Güneşle gül arasında kıpkızıl bir şaman.
Bir avcumuzda burçlar yuvalanır, öbüründe kara dağlar.
Manamız uzuncadır, lakin manimiz kısadan kıssa.
Sustur dervişini Tabdukk! Yaz günü donduk Konya’da!