Doğu Tabletleri- Hû

Şiirler

Doğu Tabletleri

Kırk Beşinci Tablet, Hû

Omuzlarından sarstı kocasını: Hû! Hûû!
Nasıl anlatacağız hikâyemizi, torunlarımıza,
Sağalır mı demirden geçip saf ipeğe takılan akıl?
İki talancı bekler kapıda: Ölüm ile unutmak.
Uçmağa kanat açan, gözleriyle yanıtladı karısını:
Unutulmaktır ölüm ve bir daha umulmamak.
Bize yabandır, dedi kadın, doğmuşuz aşktan ulu.
Bir kol hareketiyle demir arzu yukarı kalkınca,
Yirmi altı ülkeyi Hun yapan hukuk duyuldu:
Yurt toprağında dil mayasından maya tuttu çocuk.
“Ku-men-em” diye haykırdı: Oğul babayı urdu,
Ölümüz ortadadır, dölümüz özgür ata dölü.
Kopardığın sarıçiğdem senindi, onundu, kimindi?
Kan kamunun! Can kamu! Kan kam! Kan ka!
Bu sözü Alparslan duydu, ten üstüne kefen giydi.
Kalbimin önünde durana üç kez hüküm etti ki,
Üç kıtanın bahçesinde yarıştılar, yıldız ay içinde.
Hû çekti insana, “hûman” oldu namı, hürdü.
Yunus’un bir kapıdan girip kırk kapıdan çıktığı gün,
Çiniler minelendi, taşlar bülbüllendi aşkla.
Osman Gazi şenlendi, “kaldırın kargıları” buyurdu,
Nereden geldik, Kam’dan mı? Masivadan mı?
Yağmur durmadan yağdı ve dağların iliği kaynadı,
Gidiyoruz farklı kıtalara, farklı kıtalardan.
Dilimizin kanatlarıyla uçtuk yeryüzü yasalarınca.
Yol ne yana Alim, el ne yana ulum? Hûû!
Kanat dolusu uçuyoruz, insanı kâmilin otağına!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir