ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 6 Temmuz 2021 günü yaptığı açıklamayla, Çin’e karşı dünya çapında yürüttükleri yalan kampanyasını zirveye taşıdı. Bakanın “Çin’in Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’nde Müslüman Uygur Türklerinin tutulduğu kamplardan kurtulan kişilerle” bir araya geldiği duyuruldu. Bu “Tertip buluşmada” yapılan açıklama ve arkasından dünya çapında seferber edilen “Tertip komiteleri” ABD’nin içine düştüğü derin çıkmazı ortaya koyuyor. Öte yandan mazlum ve gelişmekte olan dünyadaki aydın unsurları nasıl kendi hizmetine soktuğunu gözler önüne seriyor.
TERTİP KOMİTELERİ DEVREDE
Sözüm ona “zulüm kamplarından kurtulanlarla” görüşen Blinken, yaptığı açıklamayla niyetini ele veriyor: “Dünya genelindeki ortaklarımızı, Çin’in gerçekleştirdiği soykırımı ve insanlık suçlarını bizimle birlikte kınamaya ve zorla çalıştırma yoluyla üretilen ürünlerin tedarik zincirlerimize girmesini önlemek için adım atmaya çağırıyoruz!”
Anlaşılacağı gibi Bliken’i böyle konuşmaya iten insan hakları vs. değil.
Amaç belli: Çin’in ürettiği malların dünyada tercih edilmesini engellemek! Çünkü Çin, düşük maliyetle üstün kaliteli ürettikçe Amerikan ekonomisinin çöküşü hızlanıyor.
Köşeye sıkışan ABD’nin yaptığı çağrının, dünyadaki “Amerikancı tertip komitelerine” verilen bir talimat olduğu açıktır. Bliken’in “ortak” dediği de dünya çapında kendi nüfuz ağında kullandığı kişi, kurum ve kuruluşlardır.
ÇİN’E KARŞI ORTAKLAR HAREKETİ
ABD’nin Çin’e karşı işlettiği psikolojik savaşın son dönem takvimine bir göz atalım:
9 Haziran 2021- ABD Senatosu, Çin ile rekabetinde ABD’nin teknoloji ve Ar-Ge çalışmalarına katkı sağlaması beklenen kapsamlı bir yasa tasarısını kabul etti. ABD teknoloji üretiminde Çin’le yarışamıyor.
13 Haziran 2021- G7 zirvesi sonuçlandı. ABD Başkanı Biden, G7 liderlerine “Çin’in artan nüfuz siyasetine karşı birlikte hareket etme” çağrısı yaptı. Çin’in uluslararası etkisini azaltmak için yeni projeler ve planlar konusunda anlaşma sağlandığı duyuruldu.
15 Haziran 2021– NATO Zirvesi gerçekleşti. ABD Başkanı Biden’ın da katıldığı NATO zirvesinde liderlerin Çin’e karşı sert tavır aldığı bildirildi.
Demek ki Çin’in üretim çomağı Küreselci Emperyalizmin tekerine iyice girmiş.
22 Haziran 2021- Gelecek partisi lideri Ahmet Davutoğlu hemen Çin’e karşı imza kampanyası başlattı. Çin’i Doğu Türkistan’da zulüm yapmak, AKP ve MHP’yi buna göz yummakla suçladı. Ortak çok atak!
1 Temmuz 2021- ABD Barış Enstitüsünün ortakları arasında olduğu Oxus Society bir rapor yayınladı: “Çin’in Uygurlar’a Uluslararası Baskısı.’’ Amerikancı Tertip Komiteleri uyumuyor.
6 Temmuz 2021- ABD Dışişleri Bakanı Blinken sözde “Çin’in zulüm kamplarından kurtulan Uygur Türkleri” ile buluştu. Blinken fişeği çaktı. Bakanın “dünya genelindeki ortaklarına” yaptığı çağrıyla kampanya doruğa çıktı.
8 Temmuz 2021- Blinken’in çağrısına acil bir yanıt “Türkiyeli Şair Ortaklar”dan geldi: “Türkiye’nin şairlerinden Çin Halk Cumhuriyeti’ne çağrı” metni imzalanıp yayımlandı. Çoğunun adını ilk kez duyduğumuz 88 Şairin imzaladığı bildirinin içeriği, Blinken’in iddialarını ikiye katlıyor. Uygurlara yapılan zulmü 8. Yüzyıla kadar geri götüren şairler, 1949 Büyük Çin Devrimini “işgalci” diye itham ediyor. Çin komünist Partisinin sosyalizme yönelen devrimci, kamucu uygulamalarını “Kapalı Rejim” diye CIA ağzıyla tanımlıyor.
DUYDUĞUNA MI İNANACAKSIN GÖRDÜĞÜNE Mİ?
Türkiye’den 88 şairin imzaladığı metnin psikolojik savaş masasında yazıldığı izlenimini ediniyoruz. Çünkü ortaya sürülen suçlamaların temeli doğrudan doğruya Amerika’nın Çin karşıtı yeni soğuk savaş iddialarına dayanıyor. Bu şairlerden kaçının Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi’nde gidip gitmediğini bilmiyorum. Belli ki kulaktan dolma sözlerle yanıltılıp Amerikan yalanlarının tuzağına düşürülmüşler. Tam da, kaş yapayım derken göz çıkarmışlar.
Çin’e ilki 2006’da iki kez olmak üzere 6 kez yolculuk yaptım. 4 kez de Urumçi’ye gittim. Bu yolculuklarımda her zaman uzunca gezme, gözlem yapma fırsatı buldum. En son Çin Hükümetinin daveti üzerine 2019 Şubat ayında parti yöneticileri, milletvekilleri, akademisyenler ve gazetecilerden oluşan geniş bir grupla Pekin ve Urumçi’de gözlemlerde bulunduk.
Hemen söylemem gerekir ki bölgeyi her görüşümde gelişmişlik konusunda özellikle Urumçi kenti modern yapısıyla, mimarisiyle, eğlence, yeme içme kültürü, alım gücü yüksek halkıyla, alışveriş merkezlerinin yanı sıra tarım ve sanayi üretimiyle göz kamaştırıyor.
GELELİM YALANLARA VE GERÇEKLERE
Yalan: Çin Uygurlara soykırım uyguluyor. Soykırım ve baskı yöntemiyle Çin, Uygur nüfusunu asimilasyona uğrattı, yarım milyonu aşkın insanı öldürdü, ülkedeki dinî kurumlara ve cami topraklarına el koydu, okullarda Uygurca eğitimi, kitapları ve müzikleri bile yasakladı.
Gerçek: Bu yalanı ilk üreten ABD eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo. Daha CIA Başkanı iken, makamını terk etmeden bir gün önce şu açıklamayı yaptı: “Biz yalan söyledik, aldattık, çaldık!” Öte yandan bırakalım “soykırım” iddiasını, nüfus azalmasını vs. Uygur’da nüfus artışı Han kökenli Çinlinin nüfus artışının tam 10 katından fazla. Etnik kökenine bakılmaksızın tüm vatandaşlar ve etnik topluluklar devletin yönetimine katılma, inanç özgürlüğünü yaşama, kendi dilinde eğitim alma, kendi dillerini yayıncılıkta kullanma, kültürünü geliştirme ve geleneklerini koruma haklarına sahiptir.
Yalan: Çin ilkin 711 yılında, sömürge yapmak, nüfusu kırmak için Uygur Türklerinin yurduna da sahip olmak istedi. 1949’da Doğu Türkistan’ı işgal etti. Yıllarca süren bu işgal sırasında kapalı rejim yürüttü. Bütün insanlık dışı uygulamaları devreye sokmaktan geri durmadınız. 2016’da özellikle Müslüman kimliğe sahip olanlar için hepten kâbus dolu bir dönem başlattı. Doğu Türkistan’da “etnik ve kültürel soykırım”a girişti.
Gerçek: Çin’in 711 yılında Doğu Türkistan’ı sömürge yaptığı cümlesi, bu bildirinin ciddiyetsizliğine tüy dikiyor. Bir tek Uygur Hanlığı’nın kurulduğu bilgisi dahi yeterli. Sözüm ona şairler, ama Türkçenin en büyük alimlerinden Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügat-it Türk’ün yaratılmasına imkan veren Karahan devletini yok sayıyorlar. Bakın ki, 1949’da Üç Eyalet Devrimi sonucu Guomindang Yönetimi ile anlaşılmaya varılarak oluşturulan Geçici Hükümet, kendi isteğiyle Çin Halk Cumhuriyeti’ne katıldı. Geçici Hükümet’in Başkanı Burhan Şahidi de Sinciang’daki ilk Halk Hükümeti’nin Başkanı oldu. Mao Zedung önderliğindeki Çin Devrimi, toprak ağalarının baskısı altındaki Uygur halkını ayağa kaldırdı, iktidar ortağı yaptı. Seyfettin Aziz gibi çok değerli bir Uygur evladını, ölünceye kadar Çin’in en büyük yöneticisi olarak kabul etti. 1955’te Uygur Özerk Bölgesi oluşturuldu ve bütün etnik haklar güvence altına alındı. 2016’da Xi Jinping önderliğindeki Çin yönetimi, Sinciang Uygur Özerk Bölgesi’nde selefi akımların şeriatçı sapkınlıkları ve terörüne karşı mücadele başlattı. DAEŞ, El Kaide, Türkistan İslami Partisi ve FETÖ’nün faaliyetleri engellendi. Bu sayede Uygur halkının hem dili hem de dini inancı özgürleşti.
Yalan: Çin Aydınları hapse attı, insanları zorla yerlerinden etti, kutsal değerleri ayaklar altına aldı ve mabetleri yakıp yıktı. Uygur bölgesinde geleneksel bir cenaze töreni yapmayı, fazla çocuğa sahip olmayı, “zorunlu propaganda dersleri”ne katılmamayı suç saydı.
Gerçek: Çin’de uygulanan tek çocuk politikası Uygurlar için geçerli kılınmadı. Dünyada kişi başına düşen en fazla cami, Uygur Özerk Bölgesi’nde, Türkiye’de bin kişi başına bir cami düşerken, Uygur özerk Bölgesi’nde bunun iki katı. Camiler açık, temiz ve güvenli. Cenaze törenleri İslamî esaslara göre yapılıyor. Çin’in aydınları şeriatçı örgütlerin baskısından kurtulup özgürleşti.
TÜRK VE MÜSLÜMAN ÜZERİNDEN BÖLÜCÜLÜK
Dünya hegemonyası çöküşe geçen Atlantik, kaybettikçe daha da saldırganlaşıyor. ABD dün Soğuk Savaş döneminde nasıl Türklük ve Müslümanlığın temel değerlerini Gladyo Milliyetçiliği ve Amerikancı İslam anlayışıyla tahrip ederek Sovyetler Birliği’ne karşı kullandıysa, bugün de aynı yöntemle, milli değerleri bozarak Uygur’lar üzerinden Çin’e saldırıyor. .
Aynı şekilde ABD Emperyalizmi Arap, İran, Afrika milletlerini vb. dünya Müslüman halklarını da Çin’le düşmanlaştırmak için Uygur Müslümanlığı üzerinden kara propaganda yapıyor. Bu nedenle ABD, kendi kurup beslediği terörist Doğu Türkistan İslam Partisi’ni kendi dünya çıkarları adına cepheye sürüyor.
ŞAİR SORUNLULUĞU
Yanlış okumadınız. Şairin bireysel ve toplumsal sorumluluğunu vurgulamak için özellikle “Şair Sorunluluğu,” dedim. Çünkü yaşadığımız dönemde, uzun zamandan beri, çözüm olması gereken Şair, problem olarak ortaya çıkıyor. Giderek şairin kendisi “toplumsal sorun” haline geliyor?
Şair, bir bilimciden daha çok maddi gerçeğe bağlanmak zorundadır. Tersi olur da bu bağ zayıf kalırsa, şairin ulaşacağı manevi gerçek içinde hata payı giderek büyüyecektir. Şair, bir bilimciden daha fazla gerçeğe dayanmalıdır, diyorsak, ortaya atılan yanlış bilginin düzeltilebilir, fakat kurulan bir imgenin yeniden kurulamaz olduğundandır.
Şairlere duyulan güven de aynıdır. İnsanlığın vicdanı kabul edilen şairler, attıkları her adımı kendisine verilen Şair sorumluluğuyla” atmalıdır. Şair, dünyanın alt üst olduğu bu kaoslu günlerde imzasını bir memur gibi değil, vicdanın temsilcisi şair sorumluluğuyla atmalıdır.
Unutulmamalı ki, Şairin üstlendiği sorumluluk, bir bilimcinin üstlendiği sorumluluktan daha önemlidir. Bu kural bir nebze dikkate alınsaydı imza veren 88 imza arasında pek çok saygın isim, “Blinken’in Ortağı” durumuna düşmeyecekti. Gelin, şair sorumluluğunu, şair sorunluluğuna düşürmeyelim.
16 Ağustos 2021