Toplumsal mücadeleyi zora sokan, kafaları karıştıran, toplumun gelişme sürecini baltalayan ve insan umudundu karartan bir yanlayış anlayış nicedir sürüp gelmekte. Bilinçlerdeki bu yanlış güdülenme, “Aydın” kavramının yanlış kavranmasından kaynaklanmakta ve bu yaşamsal hata, devrimci aydınlanma mücadelesine zarar vermeyi sürdürmektedir.
Egemen ideolojinin işini, yani saldırılarını kolaylaştıran, ezenin hile ve oyunlarına alet olan “Aydın” takımını “Hak Suretinde” gösteren bir anlayıştır bu. Gerçeği bulmada tanıklığına başvurulan Aydın siyasi, sosyal, kültürel vb. olgular karşısında tarafsız biri sanılır, öyle değildir.
SİSTEMİN AYDIN BORSASI İŞBAŞINDA
O nedenle Aydınların önemli bir kısmı şöyle ya da böyle çıkarlarının baskısına yenilip gerici sınıfın ağına takılır ve kullanışlı eleman konumuna sürüklenir. Sömürücü sınıfın altın kafesinde ideolojik şarkılar söyleyen kuş olmak ya da emeğin gökyüzü coğrafyasında ağzıyla kuş tutan olmak arasındaki fark, Aydının ikili ve karşıt varlığını ortaya koymaktadır
Kimi aydınlar sağladıkları ün ve maddi çıkar karşısında kendilerini tutamayıp, sistemin ağına balıklama atlarlar. Kapitalist bir meta alış verişidir yaşanan. Giderek bir aydın borsası kurulur. Dünyanın neresinde sınıf çatışması varsa orada bir aydın saflaşması, çatışması vardır.
Türkiye’de bunun artık çıplak gözle görülen, elle tutulan kaba netlikte uzantılarına tanık oluyoruz. Bu uzantı hücrelerinde mazlumlara karşı planlanan emperyalist saldırının aydın, sanatçı elemanlarıyla karşılaşırsınız.
Örneğin zalim, elindeki mevcut Aydın takımını, emperyalist işgale bahane yaratmak için Suriye lideri Beşar Esad’ın üstüne sürer. Türkiye’de bu onur Orhan Pamuk’a düşer. Aldığı Nobel Ödülünün “maddi, manevi” getirisinin taksitlerini ödeyen biri durumuna düşmenin batağımdan sizi Orhan Pamuk adı kurtaramaz. İbret olsun konu iyi anlaşılsın diye bu örnekleri veriyorum.
Yine geçtiğimiz aylarda, bir grup şair, ABD Dışişleri Bakanı Antony John Blinken (D. 16 Nisan 1962) efendinin buyruğuylaymış gibi aynı günlerde, aynı dili kullanarak, CIA’nın Uygur yalanları üzerinden Çin’e saldırısını destekleyen açıklama yaptılar. Sanırım aydınımız uluslar arası bir “işe yaramış” olmakla kendini “enternasyonal” hissetmektedir!
Yine örneğin son günlerde aynı aymazlık Ukrayna Sorununda da devam ediyor. Sanatçı Aydınımız gerçeğe ulaşmada en küçük bir zahmete katlanmadan, araştırmaya gerek duymadan bir kez daha zalimin “Renkli” tuzağına düştü. Bazılarının iyi niyetinden kuşku duymadığım bu yazarlar, çalan “imza kumpanyası” kampanasıyla kendilerini aydın güvertesinden Atlantik’in karanlık sularına kolayca bırakıverdiler.
Peki, Aydının sahip olduğu manevi gücü, ezen bir sınıfın maddi çıkarıyla bir araya getiren sistem nasıl işliyor?
AYDIN KAVRAMINA BİLİMSEL AÇIKLIK
Bütün bu anlattıklarımı aynı zamanda Doğu Perinçek’in “Aydın ve Kültür” kitabına dayanarak ve kitabın kazandırdığı aydınlıktan güven duyarak yazıyorum. “Aydın ve Kültür” bir yandan toplumsal gelişmenin ve devrimci mücadelenin öncüleri olan aydın kavramına aydınlık getirirken, öte yandan bunun Türk millî kültüründeki yerine ve devrimci aydın mücadelesine açıklık getiriyor:
“Sıradan insanın aydın kavramına nesnelliğin dışında olumlu anlam yüklemesi, biraz da bu kavramın sözcük kökeninden geliyor. Batı dillerinde zihin, idrâk ve zekâ kökeninden türetilen intellectual sözcüğü Türkçemizde aydınlanmak eyleminden türetilmiştir. Aydın’dan önceki münevver sözcüğü de öyleydi; nurlu, aydınlatılmış, ışıklı anlamına geliyordu.”
Aydınlar arasında aynı gerçekliği gözlemleyip, aynı nesnel durumdan farklı sonuçlar çıkarmak, hatta birbirine zıt anlamlarla yorumlamak yaygındır. Aydınların aynı sabit olgular üzerinde fikir birliğine varamamalarının nedeninin sorgulanması gerekir. Elbette, düşünsel yaşamda sıkça ortaya çıkan iç çatışmanın asıl nedenlerini kavram anlayışının farklılıklarından kaynaklandığını unutmamalıyız. Aydın kavramının içeriğine açıklık getirmekle bu konuları daha derinden kavramış oluyoruz:
“Aydın, Türkçeye bir bakıma intellectual sözcüğünün eşanlamlısı olmaktan çok, münevver sözcüğünün Türkçeleştirilmesiyle girdi. Aydın, intellectual’den değil, münevver’den geldi. Şöyle de denebilir: Türkiye’deki Aydınlanma hareketinin yetersizliği, aydın sözcüğüne de damgasını vurdu; nesnelliğe ve bilimselliğe vurgulu bir sözcük değil de, değer yargısı çağrıştıran bir sözcük dilimize yerleşti. Ama artık Aydın, bizimdir, Türkçemizin kavramıdır; değiştirmeye gücümüz yetmeyeceğine göre, bu kavramı bilimsel içeriğiyle tanımlamak durumundayız.”
GERÇEK KARŞISINDA AYDIN KARŞITLIĞI
Son yıllarda ortaya çıkan ve en anlaşılır konularda dahi, nedenini tam çözemeden, aydınların hemen her konuda karşı karşıya geldiğine tanık olup üzülüyoruz. Niçin birlik olamamakta ve ayrışmaktadırlar. Bu kapsamlı soruyu yanıtlayabilmemiz için hey şeyden önce “Aydın” kavramı, anlayışı üzerinde birlik gerektirir. Gerçeği sahiplenmek için de gerçeğin karşısında ne adına bulunduğumuzun bilinci edinilmelidir.
Ulusal Kanal’da yıllarca hazırlayıp sunduğum Edebiyat Cephesi programlarında onlarca aydınımız ve edebiyatçımızla Aydın kavramı üzerine konuştuk. Pek çok konuğum, “Aydın” kavramını idealize ederek, bu niteliğe sahip kişileri “münevver” kavramı ya da “entelektüel” namusluluğu içinde alarak ona “kurtarıcı”, ardından gidilmesi gereken “öncü” anlamlarını yüklüyorlardı.
Gerçek karşısındaki Aydın tavrının çatışmalı durumu, toplumun hizmetine koşulan düşünsel enerjinin bölünmesine ve toplumsal gelişmenin yavaşlamasına yol açmaktadır. Televizyon Programlarımda bu yanlış konumlamalara karşı çıkarken, Doğu Perinçek’in, ilk kez 1996 yılında Kaynak Yayınları arasında yayınlayıp 2002 yılında ise genişletilmiş 2. baskısını okura sunduğu “Aydın ve Kültür” yapıtı yardımcım oldu. Bugünlerde ise “Aydın ve Kültür” kitabının yeni ve çok gerekli, “İslam Uygarlığına Tarihsel Bakış” ekiyle 3. Basımı masamızda yerini aldı.
METAFİZİK AYDIN TANIMI YANILTICI
Doğu Perinçek, kitabının hemen ilk bölümü bu farklı yaklaşımları yaşanan olgularla gündeme taşıyor. Perinçek, içinde doğrudan yaşadığı Türkiye’nin 50 yıllık deneylerinin de ışığında bulanık havaya açıklık getiriyor. Yıllar önce yapılan tartışmaları, görüşleri ortak yanıyla ele alarak net bir şekilde gözler önüne seriyor.
“Aydın” kavramının nesnel, bilimsel-sosyolojik bir kavram olarak değil, olumlu bir kavram, bir paye, bir değer yargısı olarak tanımlanmasına karşı çıkan yazar, “metafizik” bir aydın kavramının ortaya çıktığını vurguluyor. Bu durumun bilim dışı olduğunun altının çiziyor: “Bilimin, kendine özgü, nesnellik iddiası olan araçları ve kavramları vardır. Bilim, fizikötesi değildir; doğaötesi değildir; değer yargılarıyla yapılmaz.”
Kültür, düşünce, akıl gibi aydın tanımıyla ilişkili kavramların sıklıkla “idealize” edilerek, bilimin dışına itildiğini belirten Perinçek, konuya şöyle açıklık getiriyor:
“Sıradan insanın dilinde, Aydın’ın bilimdışı bir anlam içermesi olağan karşılanabilir. Ancak, kültür ve bilim üretimi, sıradan insanı izlemez. Tersine sıradan insanın söz dağarcığının, kültür ve bilim üretimini izleyerek zenginleşmesi ve olgunlaşması beklenir. Bilim adamı ve aydınların bir işlevi de, bu sürecin motoru olmaktır.”
Burada bilimsel netlikte kavradığımız Aydın, kendi kararını kendisi verecek. O bir “iyilikler perisi”, büyük insanlık gemisinin önünü aydınlatan ilahi bir fener değil, ama ABD emperyalizminin savaş gemisinin önünü aydınlatan bir “Seyir Feneri” görevini üstlenmiş olabilir.
DEVAM EDECEK