Büyük İnsanlığın Şairlerine Çağrı!
Vücûdun kim hamîr-i mâyesi hâk-i vatandandır
Ne gam râh-ı vatanda hâk olursa cevr ü mihnetten.
Mûini zâlimin dünyâda erbâb-ı denâ’ettir
Köpekdir zevk alan sayyâd-ı bî-insâfa hizmetten.
(1840-1888) Namık Kemal
Türk Şiirinde milli ruhu yaratan şairlerin başında gelen Namık Kemal, ünlü Hürriyet Kasidesi’nde diyor ki: “Vücudumun hamuru da, mayası da vatan toprağıdır!” Ata şair, geleceğin şairlerine öğüt vererek devam ediyor: “Bu vücut, acı ve sıkıntı içinde vatan yolunda tekrar toprak olursa ne gam, en küçük bir üzüntü duyulmaz!” Demek istiyor ki: “Ey Şair senin vücudun ve ruhun zaten vatan toprağının bir parçası değil mi? Kendi bütünlüğüne kavuşsan, ona karışsan, bu ne büyük mutluluktur. Ve ardından şiirin derinliğindeki bilgeliğine devam ediyor ve “Dünyada zalimin yardımcısı, aşağılık kimselerdir,” diyor. Devrimci aydınımız, Tanzimat döneminin halktan, milletten kopuk, ruhunu düşmana satmış aydınlarını kast ediyor. Yine ardından öldürücü vuruşunu yapıyor: “İnsafsız avcıya hizmetten zevk alan köpektir!”
> > VATAN ANADAN DOĞAN TESLİM OLMAZ
>Demek ki anadan Şair doğmak yetmiyor. Bir de Vatan Anadan dünyaya gelmek gerek. Bir de ülkenin dağından denizinden, ayından yıldızından, gecesinden gündüzünden, türküsünden ezgisinden doğacaksın. Yolumuzun yolcusu, işimizin işçisi, düşümüzün düşçüsü Şair, yeteneğin, göreneğin, yiğitliğin kendi toprağının eseri değil mi? Önünde dikilen Büyük Vatan kayasına tutun da doğrul, kendine gel. Haydi, o zaman kendi yurdunun gökyüzünü içine çek, güzelliğini göğsüne doldur.
>Şimdi durma, vicdanına gölge düşüren kara bulutu, dipten uğuldayan şiirin rüzgârıyla dağıt. Kokuşmuş bu karanlık gücün ayartmasına boyun mu eğeceksin? Vatan Anadan emdiğin iksirin gizemiyle göster cesaretini. Çağının çağdaşı Ata şairler, Vatandan doğup onun özünden bağışıklık kazanmadılar mı? Onların kitaplarında hiç teslimiyet yazdı mı? Mücadeleye girişirken hiç çekindiler mi, duraksadılar mı? Atalar zorluklardan yılıp yıkılıp kenara çekildi mi hiç?
>Sürgünde can teslim eyleyen Namık Kemal, sultana teslim oldu mu? Puşkin ya da Mayakovski, Çar’dan korktu mu? Nazım Hikmet hapislerden yıldı mı? Lu Sün, Çin’in ortasında bayrak direği gibi emperyalizmin karşısına dikilmedi mi? Hint bilge şair Tagore İngiliz zulmünden çekindi mi? İspanya’nın coşkulu yüreği Garcia Lorca, Franko tüfekleri önünde türkü söyleyerek evrenle buluşmadı mı? Yunan direnişinde Yannis Ritsos, Macar özgürlük savaşında “Ulusal Şarkı”yı yazan ve savaş meydanında can veren Sandor Petöfi, faşizme karşı Fransız şiirinin kutbu Eluard ve sürgünlerde Nazizm’e meydan okuyan Brecht hiç kendini kenara çekti mi? Hiç!
>Latin Amerika’yı türküleriyle özgürleştiren Jose Marti, hiç nefsini kayırdı mı? Peki, ezilen halkın sözcüsü Perulu Manuel Morono acılardan yıldı mı? Ant Dağlarında özgürlük atını şaha kaldıran Neruda ya da gitarıyla faşizme meydan okuyan Victor Jara, bilekleri kırılıp kafası parçalanana dek, nefesinin son tutamıyla şarkısını sürdürmedi mi? Mehrdad Avesta İran Şahından korktu mu? Ya da Mahmut Derviş, Siyon-emperyalizmi karşısında bir adım geri attı mı?
> > MİLLİ KARDEŞLİK DEVRİMİNDE ŞAİR SEFERBERLİĞİ
>Ey Vatan Anadan Şair doğan, sözümü iyi duy, özlü dinle. Akıl kulağı ile gönül gözünü birlikte aç. Büyük İnsanlığın derin acılardan geçen yetkinleşme atağı geldi Milli Kardeşlik Devrimlerine dayandı. Tarih seni olay mahallinde, fedailer meydanında bekliyor. Bugün baştan sona bizim yüzyılımıza denk gelen, hayatımızı yaşanır kılan bir onurlu görevle karşı karşıyayız. Bize varlığımızı ortaya koyma olanağı veren talihimize, tarihimize bin şükür.
>Büyük insanlığın yollarında azimle yürüyen şairler hiç eksik olmadı. İngiltere’de ayağa kalktı ve şöyle konuştu Shakespeare: “Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın!” Fakat ata şair çekinmedi gerçeği haykırmaktan. Onların hayatı bizim hayatımıza can bağışladı. Onlar ölümsüzlüğe ulaştı, çünkü ölümden korkmayanların karakteri ölümsüzlüktür. Tarih Doğu’dan Batı’ya bunu bize bütün safhalarıyla gösterdi. Bu bahiste sana sözüm: Korkmayacaksın kardeş. Korku ile şiir yan yana yaşamaz. Korkuyu, ürküyü yakasından yere çal özgürleş ki sözün Anka olsun, ejder olsun. Aslan korksa, has şair korkmaz.
>Yeni yüzyıl, yeni bir dünya için korkusuzları seferberliğe çağırıyor. Bu kutsal sorumluluk Şaire kendini ortaya koyma fırsatı değil mi? Bu fırsat koca bir yüzyılın sunduğu büyük bir şans değil midir? Milli Kardeşlik Devrimlerine giden yol, Şairi yeryüzü şairler meclisine götürecek yolların ulusudur. Gök davulları bunun için gürlemekte, yerler bunun için sarsılıp sallanmakta bugün. Dağ yüreği sağır olsa, Şair yüreği sağır olmaz. O, duyar yerin dibinde yürüyen karıncanın ayak sesini. O hisseder ölünün nefesini. Peki, bugün biz, nasıl duymayız bu acil uyarıyı, bu kızıl alarmı, Şair sıfatıyla meydana çıkarken?
>>GEÇMİŞİN DÜŞÜNDEN BUGÜNÜN GERÇEĞİNE
>Ey Vatan Anadan Şair doğan, sözüm sanadır. İnsanın İlk Çağ özlemlerinden doğup bugüne ulaşan hayallerini, umutlarını anımsa ve harekete geç. Ben Şairim diyorsan, emekçi ellerini yeryüzüne uzat ve sana ulaştırılan düşü yakala ve onu kavra, ona hâkim ol ve ondan sağlam bir dünya kur. Kapitalizmin tehdidi altında inleyen karıncayı ve insanlığın umudunu, tarihin motoru kamuyu ve evrene uzanan derin enerjiyi, bilge ışığı ve temiz suyu, akıllı oksijeni ve kuşların şakımasını ve akasya çiçeğini ve beşikte bebeğin gülücüğünü kurtar.
>Senin imgelemine ve yaratıcı gücüne emanet edilen insanlığın düşünü eylemin mayasıyla yoğur. Bugün senin yarattığın dünya da bir gün eskiyecek, iyi dediklerinin iyiliği tükenecek ve yerini yeni iyiliklere bırakacak. Günü geldiğinde görevi devralan başka şairler ortaya çıkacak ve senin bugün yaptığını onlar yapacak, dünyayı yeniden bir daha onlar kuracak.
>Engels 19. Yüzyılda, Avrupa’da ortaya çıkan devrim dalgalarına bakarak diyordu ki: “Modern çağın ilk şairi Dante’ydi. Bu bir İtalyan’dı. Bugün tıpkı 1300’de olduğu gibi yeni bir tarihi çağ yaşanıyor. Bakalım İtalya bize, bu yeniçağın doğuş saatini müjdeleyecek ikinci bir Dante verecek mi?” Büyük İnsanlık 20. Yüzyılda yeni Danteler yetiştirerek bu zor soruyu yanıtladı. Bilge şairler Rusya’da, Türkiye’de, Çin’de, Hint’te ve İran’da ve yedi iklim dört köşede ortaya çıktılar. Ve yeniçağın doğuşunu bize onlar bildirdi. Şimdi sıra, 21. Yüzyılın büyük atılımına geldi. Sarsılarak eşiğinden geçtiğimiz bu çağda yeni müjdeciler kendini gösterecek, sen de aralarında olacaksın.
>Nazım Hikmet bu gerçeği 80 yıl önce kavramış: “Yirminci Asra Dair” şiirinde, “Uyumak şimdi, uyanmak yüz yıl sonra, sevgilim,” diyen aşkını şöyle yanıtlıyor: “Hayır kendi asrım beni korkutmuyor, ben kaçak değilim! / Asrım sefil, asrım yüz kızartıcı, asrım cesur, büyük ve kahraman”, “Yirminci asırda olduğum safta olmak, bizim tarafta olmak ve dövüşmek yeni bir âlem için!” Kaçıp kendine sahte Cennetler kurmak isteyen zevk düşkünü, şefkat arayan Şairler hiç böyle konuşabilir mi?
> > BUGÜNÜN GERÇEĞİNDEN GELECEĞİN DÜŞÜNE
>Nazım’ın geçmişte kurduğu yeni âlem düşü, günümüzün gerçeği, bugün kurmakta olduğumuz yeni dünyanın ta kendisi değil mi? Geçmişin düşünü gerçek kılan, geleceğin düşünü o anda kurar. Ey Şair unutma, bir düşü gerçek kılmak o düşü kurmak kadar zordur. Ey vicdan, taşın toprağın arasına yıldızları karıştır da bir ev kur, göreyim seni. İşte orada, devrimin ağır koşullarında ölümüne yapılan işi yürütenlerin senin şiirinin ateşine ihtiyacı var.
>Geçmişte bilgelikle kurulan düş bugün nasıl kan revan içinde eylemle gerçek oluyorsa, bugünü kuranların düşü de yarın gerçek olacak. Ve bu böyle sürüp gidecek. Ta ki milletler Büyük İnsanlıkta tekleşip kutsal kitapların vaat ettiği Cennet’in gerçeği dünyada inşa edilene dek. Sen de bu yolda Nazım’ın kurduğu düşü gerçek kılma çabasını başlat ve aynı zamanda gelecek için yeni bir düş kur: Yeryüzünü kardeşlik bürüsün, insanlık gökyüzünde yürüsün.
>Fakat karşılıksız basılan para gibi hayattan kopuk, türeme bir şiir ortalığı sarmış bugün. Dünya yansa, bir bağ otu yanmayacaklar şair sıfatıyla geziyor? Onlar gerçekliğin kaynağından o kadar uzağa düştüler ki, hava boşluğunda uçtukları sanısındalar. Gerçeğin olmadığı yerde düş kurulabilir mi? Ey Şair, gerçeklik yoksa düş de yoktur. Sağlam bir düş için sağlam bir gerçek gerekir insana. Sen de gerçeği araştır, gerçeğin ardına düş, çağımızın gerçekliğini yakala, onu kendi ruhunla kavra.
>Gel şimdi o cevheri düş gücünle erit, ruh güzelliğinle bir daha yoğur, eylem gücünle hayata bağla ve ülke ülke, millet millet 21. Yüzyıl Kardeşlik Devrimlerini tarihsel kalıbına dök. Ortaya koyduğun erke, bugün insanlara yaşama sevinci, direnme cesareti aşılayacak ve böylece özgürlüğe giden kurtuluş geçidini boydan boya açacak. Gel şimdi doğan aylar gibi ortaya çık ve kendi düşünü, yani geleceğin görkemli işini ortaya koy. 22. Yüzyıl şairlerinin büyük görevi de senin bu muhteşem iddianı gerçekleştirmek olsun.
DEVAM EDECEK