Bir dilin en büyük şairi, o dilin ve kültürün mücadele geleneği içinde yetişmiş bütün büyük şairleri arasından, seçilir. Yunus Emre, neredeyse bin yıllık tarihin karanlığını delip geçiyor ve bugüne pırıl pırıl Türkçe ırmağıyla ulaşıyor. Büyüklük yasasına bütünüyle uyan Nazım Hikmet de her geçen yıl daha geniş yığınlar tarafından benimsenip seviliyor
Bir gazetenin düzenlediği yarışma sonucunda 50 kişilik seçici kurul, Hilmi Yavuz’u “Yaşayan en büyük Türk şairi” ilan etti. Bu saptamanın, adil olmadığı yönünde geniş bir çevrenin tepkisiyle karşılaştıksa da işin özüne inen olmadı. Böyle bir vakıadan yola çıkarak “Kimlere büyük, kime en büyük şair denilir, büyük şairi oluşturan ölçüt nedir?” bağlamında konuyu biraz derinleştirelim.
DAĞLARCA, ŞAİRE YAKIŞANI YAPTI
Yaşayan en büyük Türk şairi kim? Niçin böyle bir sorgulamaya gerek duyuldu? Tam 54 yıl geriye gidelim. Ülkelerin içişlerine karışmayı kendine iş edinen ABD, oluşturduğu Uluslararası Şiir Formu aracıyla, her ülkenin yaşayan en büyük şairini seçme girişimi başlattı. Bazı ülkelerin bazı şairleri, o ülkenin en büyük şairi seçilerek onurlandırılacak. Bu seçimi de elbette Amerikancı medya icra edecek.
Buna göre 1968 yılında Türkiye’den Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Yaşayan en büyük Türk şairi” seçildi ve ilan edildi. Haber Türkiye’de yayıldı. Ne kötülük var bunda, demeyin. Önünde, yanında, hele de arkasında bir şey arayın. Şimdi dikkat, bu kültürel jestin hemen ardından ABD 6. Filosu Türkiye’ye dümen kırdı, İstanbul Limanına girdi, demirledi. Aralarında bağ var mı? Var, hem de nasıl. Dağlarca ödülünü almak üzere resmen ABD’ye davet edildi. Anca şair, bir şaire yakışanı yaptı. Yanki’nin davetini geri çevirdi.
EN BÜYÜK ŞAİR UYGULAMASI DEVAM ETTİ
2004 yılında, kendi evinde yaptığım bir söyleşide Dağlarca’ya bu ABD ödülünü hatırlattığımda, o muzip bakışıyla bana pantolonunun önünü işaret etti. Böylece verdiği değeri beden diliyle göstermiş oluyordu şair. Dağlarca’nın dünyadan ayrıldığı 2008’de, Milliyet Kitap, milli bir görevi yerine getirmek üzere, yine 50 kişilik bir jüriyle yaptığı seçim sonucu bu kez Gülten Akın’ı Yaşayan En Büyük Türk Şairi ilan etti. Yine tepkiler birbirini izledi.
Gülten Akın 2015’te bu dünyadan göçtü. Bu kez, kimsenin aklına yaşayan en büyük Türk şairini yenilemek, boşalan koltuğu doldurmak gelmedi. Tam 6 yıl sonra, birden aynı kurum Hilmi Yavuz’u sahneye çıkardı. Ne değişti acaba?
YAŞAYAN EN BÜYÜK DÖRT ŞAİRİMİZ
Yaşayan en büyük Türk şairi kim? Burada büyüklükten kasıt ne? Neye göre büyük. Elbette doğum tarihiyle belirlenecek yaş büyüklüğü değil. Öyle olsa, Memet Fuat’ın Çağdaş Tür Şiiri Antolojisine bakarsın: Bugün için yaşayan en büyük 4 şairimiz var. 1. Cevat Çapan (18 Ocak 1933), 2. Sezai Karakoç, “en büyüklüğü” sadece 4 günle kaçırıyor (22 Ocak 1933). Ardından Hilmi Yavuz (14 Nisan 1936) ve Özdemir İnce ay farkıyla (1 Eylül 1936) yaşayan en büyük Türk şairleri arasında. İki 33’lük, iki de 36’lık. Dört şairimize de uzun ömür diliyorum. Fakat sanatsal büyüklüğün yaşla başla ilgisi olmasa gerek.
SEÇKİN SEÇİCİLERİN SEÇTİKLERİNİN SEÇİMİ
Peki, büyük şair neye göre belirlenecek? Elbette bu saptama şairin yapıtlarına değer biçilerek yapıldığı izlenimiyle gerçekleşecek. Böylece seçiciler kurulu kendi niyetine göre ‘adil” secim yapış olacak. Öyle de oluyor. Yoksa en üst bir edebiyat kurumunun bile hakkaniyetle altından kalkabileceği iş değil.
Seçiciler kurulu kim? En tepedeki “en seçkinler,” halk nezdinde görev alacak seçici kurulu seçmek üzere “seçicileri seçecek seçkin seçilenler” kurulunu belirler. Onlar da nihai seçici kurulunu seçer. Ardından en seçkin kişilerin seçtiği seçicilerin oluşturduğu asil seçici kurul işbaşı yapar.
Seçili seçkinlerin seçtiği seçiciler kurulunun seçimini yapabilmek için seçilecek kişinin etrafına bir iki seçilebilir evsafta, seçilebilme olasılığı olan ancak seçilemeyecekler yerleştirilir. Amaç “gerçek seçilecek olanı seçiyoruz” görüntüsüyle ortamı karartarak, seçimlere gölge düşmesini önlemek. Fakat asıl gölge o zaman düşüyor.
BU SEÇİLMENİN İTİBARİ KARŞILIĞI NE?
Bu sözlerimi yadırgadınız mı? Bakın, seçilen “Yaşayan En büyük Türk Şairimiz” Hilmi Yavuz beni nasıl doğruluyor. Dağlarca 2008’de bu dünyadan göçüp yerine Gülten Akın seçildiğinde Hilmi Yavuz ne demiş: “Bir başka 50 jüri üyesi olsaydı, ‘Yaşayan En Büyük Türk Şairi’ sorusunda bir başka şair öne çıkardı. Yani bu seçimler birbiriyle örtüşmeyebilir. Bu tip değerlendirmelerin Türkiye’de gerçek bir karşılığı olduğu kanısında değilim. Bir gerçekliği dile getirmiyor. Bunların herhangi bir itibari konumu yoktur.” Hilmi Yavuz’u seçen bugünkü seçicilerden Haydar Ergülen o zaman da seçiciymiş ve şöyle demiş: “Bu tür şeyleri gereksiz buluyorum. Dağlarca ve İlhan Berk için ‘yaşayan en büyük şair’ ve ‘en genç şair’ unvanları vardı. Bu sıfatlar onlarla birlikte gitti.” Ortada bir tutarsızlığın olduğu kesin. Çünkü seçimde herkesin kendi anlayışına, zevkine, siyasi, ideolojik duruşuna göre öznel zevkler, görüşler ağır basıyor. Peki, sanatsal büyüklüğün evrensel bir ölçütü yok mudur?
BÜYÜK ŞAİR KİME DENİR?
Bir şairin büyüklüğü nasıl belirlenir? Bunu kim, nasıl, nerede, ne zaman, niçin saptar? Filanca şair, ressam, müzikçi, edebiyatçı büyük müdür, değil midir? Yoksa orta karar mıdır? Bütün sanatçılar için bu soru sorulabilir. Balaban büyük ressam mıdır, değil midir? Bunun bir saptama yolu yöntemi, yasası var mıdır? Yok mudur? Bana gör vardır. Nasıl mı? Öteden beri önüne gelen sevdiği sanatçıyı, şairi büyük olarak ilan ediyor. Bu olamaz mı? Elbette kişisel olarak olabilir. Herkesin gönlünde bir aslan yatar.
Ancak mesele kamuoyunu, milleti ilgilendirdiğinde iş değişir. Başımıza gelecekleri biliyormuş gibi bir süredir Aydınlık’ta yazıyor, Ulusal Kanal ekranından sanatçıyı büyük yapan özellikleri anlatıyorum. Büyük şair, büyük sanatçı nasıl olunur? Ayırt etmeksizin, taraf tutmaksızın. Kimlere büyük şair, büyük ressam, büyük romancı vb. denir?
BÜYÜKLÜĞÜN EVRENSEL YASASI VE ÖLÇÜTÜ
Önce büyüklüğü saptayacağız, sonra da büyüklüğün derecesini belirleme kıstaslarımızı ileri süreceğiz. En son da “En büyüklük” nasıl oluşur sorusunun yanıtını arayacağız. Dünyada sanatçıları büyük yapan bir yasa olması gerekir. Bu da en çok şairler için geçerlidir. Şairleri yaptıkları işte, meslekte büyük yapan aynı yasanın zorunlu kıldığı kriterlerdir.
Daha önce Edebiyat Cephesi yazılarında ortaya koyduğum “Büyüklük” ilkelerini yeniden gözden geçirip üzerinde yeniden düşünerek sunmaya çalışayım. Şairi, önce büyük yapan, sonra da en büyüğe götüren tarihsel geçerliğin dayandığı kuralları şöyle sıralayabiliriz: 1. Yaratıcılık,2. Yenilikçilik, 3. Mücadelecilik ve bütün süreçlerde Örgütlülük. Şair bu üç alanda da mutlaka cesur, örgütlü ve adanmış bir kişiliğe sahip olacak.
BÜYÜK ŞAİR YARATICIDIR
Birinci olarak, yaratma yeteneğinin derecesi yüksek olacak. Başka bir deyişle Şair, anasından şair doğacak. Daha baştan, yaradılıştan yüksek şair karakterine sahip olacak. Doğuştan edindiği yaratma yeteneğini ortaya koyarken mutlaka cesur olacak. Eksikse bunu edinecek. Mücadele cesareti ve örgütlülük bu eksikliği tamamlamakta şaire yardımcı olacak. O nedenle buna Yaratma Cesareti de diyebiliriz.
BÜYÜK ŞAİR YENİLİKÇİDİR
İkinci olarak yüksek bir yenilikçilik gücüne sahip olacak. Şair aldığı köklü eğitim, aralıksız yaptığı derin ve kapsamlı çalışmalarıyla şiirin olanakları, sıkıntıları konusunda mesleğinin sırlarına erecek. Şair, bütün ruhunu yaptığı işe yani şiirle mücadeleye, şiir varlığıyla birlikte yaşamaya o kadar verecek ki, kendi döneminin ortaya çıkan yeni içeriğini yeni bir biçimle karşılayıp dile getirecek. Yazdığı dilde şiire yeni olanaklar sağlayacak. Bu alanda da başarı yine yeteneğinin ve cesaretinin yükseklik derecesine bağlı olarak kendiliğinden gelecektir. Buna da yenilik yapma cesareti diyebiliriz
BÜYÜK ŞAİR MÜCADELECİDİR
Üçüncü olarak ısrarlı bir mücadele azmine sahip olacak. Öyle ki karşılaştığı kişisel ve toplumsal sorunları çözmede büyük insanlığın birikimine katkı yapma iradesini tam olarak ortaya koyacak. Bunu hakkıyla yaparken örgütlü olacak. Bu ona korkusuz bir karakter kazandıracak. Mücadele içinde olmak demek insana güvenmek demektir. İnsanın büyük birikimi sadece tam olarak halkta dile gelir. Şair Toplumsal mücadele içinde yerini alacak ve mücadele süreci içinde halkın yarattığı büyük kültür varlıkları hazinesine ulaşacaktır. Buna ise şairin mücadele cesareti diyebiliriz.
BÜYÜK ŞAİR CESURDUR
Yaratıcı, yenilikçi ve mücadeleci şair her üçünde birden sonu kadar cesur olacak. Korkmayacak. İpe çekilmeyi göze alacak. Şairin cesareti dünyaya şair olarak gelmenin zorunluğundan, yüklendiği görevin ağırlığından kaynaklanır.
Kendi yeteneğini ortaya koyarken, yenilik yaparken korkusuz olacak. Mücadele içinde kendi yapıtını dize dize ortaya koyarken zalime meydan okuyacak. Bu meydan okuma şiirin ortaya koyduğu yaşama sevincinden gücünü alır.
BÜYÜK ŞAİR ORTAYA NASIL ÇIKAR?
Bu kurallara uysa da hayatta olan bir şairi büyük şair olarak ilan etmek erken davranmaktır. Büyük şairin büyük olup olmadığına halk karar verir. Bu uzun bir zaman diliminde belirlenir. Demek ki yüksek yetenekte doğacak ve işine tutkuyla sarılıp işi gücü şiir olacak. Ardından kendi varlığını, önerisini şiir varlığına katacak döneminin şiirine yenilik getirecek.
Elbette tek başına büyük olmaya bunlar yeterli değildir. Şair toplumsal mücadelenin önünde yer ve sorumluluk alacak. Çağının gerçeğini anlayarak yaşayabilmek için toplumsal birlikler içinde görev yapacak. Aynı zamanda her üç alanda da alabildiğine cesur olacak. Unutmamak gerekir ki, şair doğup bir yenilik yapamayanlar, ya da yenilik yapsa da mücadele dışında kalanlar arasından büyük şair çıkması mucizelere kalacaktır.
EN BÜYÜK ŞAİR KİMDİR?
Gelelim büyüklüğün derecesine. Büyüklüğün derecesini ise her üç alandaki kazanımların yüksekliği ve şairin yaşadığı dönemin koşullarının şiddeti belirliyor. Buna göre incelendiğinde görülecektir ki büyük şairler insanlığın mücadelesinin yükseldiği, çöküş ve yeniden dirilişin büyük toplumsal sarsıntılarla yaşandığı süreçlerde ortaya çıkıyor.
Bir dilin en büyük şairi, o dilin ve kültürün mücadele geleneği içinde yetişmiş bütün büyük şairleri arasından, seçilir. Bu nasıl olur? Şairin büyük insanlığın hizmetine sunduğu yapıtı, tarihin katmanları arasından süzülüp bugüne ulaşır ve bugünden geleceğe coşkuyla ataklar yapar. Ne kadar geçmişten gelip ne kadar geleceğe hamle yapıyorsa, işte o şair insanlığın en büyük şairleri arasındadır.
YAŞAYAN EN BÜYÜK TÜRK ŞAİRİ YUNUS
Sanırım 1992’de Atatürk Kültür Merkezi AKM’de Yunus Emre toplantıları düzenledi. Ben de konuşmacıydım. Bu toplantıya giderken, acaba Yunus Emre mi daha büyük, Nazım Hikmet mi, düşüncesine daldım. Sonra kararımı verdim ve kürsüden açıkladım: “Bizim pek çok büyük şairimiz var. Büyük ırmaklar gibi çağlayıp tarihin içinden akıp geliyorlar. Bunların arasında en eski çağlardan akıp geleni, bugün de yaşayanı Yunus Emre’dir. O nedenle bugün Yaşayan En Büyük Türk Şairi Yunus’tur!”
Bu ifadem çok büyük alkış aldı. Yunus Emre, neredeyse bin yıllık tarihin karanlığını delip geçiyor ve pırıl pırıl Türkçe ırmağıyla bugüne ulaşıyor. Düşünün ki en büyük şairimiz Yunus Emre, belli gerici iktidar odakları tarafından yaygın olarak unutturulmak istenmiştir. Yunus Emre’yi her alanda sansürleyenler, onu öldürmeyi asla başaramadılar. O nedenle de UNESCO’nun 2021’i, Ölümünün 700. yılında Yunus Emre yılı ilan etmesi çok önemlidir. Dile kolay 700 yıl yaşayan bir şiir kudreti. Bu Türk dünyası için, onun şairleri için çok büyük bir onurdur.
HER GÜNÜ MÜCADELE, HER ADIMI ÖRGÜTLÜ
Burada ortaya koyduğumuz şairin büyüklük ölçütü Yunus’ta karşılığını tam buluyor: 1.Yunus, anadan doğma büyük şair. 2. Yunus şiir dilinde ve özünde büyük yenilik yapmış. 3.Yunus Moğol istilaları, Türkmen ayaklanmaları döneminde büyük mücadeleler içinde sorumlulukla yerini almış. Ve Yunus her adımında sonuna kadar adanmış ve cesur. Öyle ki bazı tarihçilere göre Yunus, bir Türkmen ayaklanmasında yakalanıp tıpkı Pir Sultan Abdal gibi idam edilmiştir. Ölümsüz yapıtlarıyla, evrensel felsefesiyle en büyük şairimiz Yunus, yaşadığı savaşlar, çatışmalar ortasında şöyle diyebiliyor: “Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil. / Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil,”
Büyüklük yasasına bütünüyle uyan Nazım Hikmet de her geçen yıl daha geniş yığınlar tarafından benimsenip seviliyor. Hiç kuşkum yok ki Türkçe yaşadığı sürece Nazım da yaşayacak. Bugün Nazım ile Yunus Türk dilinin kültür ikliminde iki coşkun ırmak gibi yan yana akıp büyük insanlığa hizmet ediyorlar. Ne mutlu bize ki Yunus gibi, Nazım gibi yaşayan büyük şairlerimiz var.