DOĞU TABLETLERİ
61. Tablet, Umay Ana
İncecik ses teli titresin diye doğanın, sevgiliye şükranla,
İpek gibi dökülsündü odaya, o gizli seda, süsenlerle.
Umay kuşu girer saçak arasından, lohusa yorganının altına:
Sema, ipek gibi ince, görünsündü uzayın kalbinin içi.
Umay Ana, göbek bağından düş akıtır bebeğin yüreğine.
Asya’dan gönderilen selam, göz ucuyla gelsindi fermanla,
Sabahın dökülen çiğ öğleye erisin, geceye dirilsindi.
Koru bizi, kayır soyumuzu ey analığın kutlu dolun ayçası.
Fincan neyi sunuyor iki insan arasında, doğuran bade,
Ay görürdü duru suyun ruhunu, gece dokuz dem verirdi.
Diyeceklerini hoş kokulu bir nefesle deyiveren ecemiz,
Ya da hangi gündoğumunda çiçek açan milli avuçtu,
Sana toprağın en güzel büyüsünü bir yudumda sundu.
Dilersen tekrar gel, ne çiğ tanesi ne misk kokusu,
Gel, yine gel, bir neşenin içinden geçip de gelinsindi.
Kendinden geçmeyle yükselen, ruh sağalmasıdır,
Böyledir, dilersen iyileşirsin, toy bunun için kurulur.
Öyle olsa da talep bellidir, olgunlaşan her neyse gider.
Ece kalır, elde avuçta ne varsa Altay’dan yerin alır,
Sen ona boy de, orada başlar cümbüşlü düşü cihanın.
Neyi kutlayacağız, incecik bir ses ile cana sunulandan,
Ondan başka, kalplerin sırrından önce bir zorba,
Dayatıyor seni kurtaracak, seni taşıyacak kollarında.
Fincanın içinde ne varsa, dünyanın içinde görünsündü,
Demedi mi, gündoğumunda bebek yürür, sır bürür:
Meyvesi tutkulu bir edayla kendini gümüşlemedi mi?
Efsanedir, masal tarihimizdir, bizden yana akar,
Yoktan doğar, hiçliğin tam da içinden, vara bürünür:
Hayy Umay! Taşın toprağın, bana beşik görünür.
Evin ortasından bebek emekler, hayat yürür, ağrı diner:
Ak Ana doğursundu hayatı, halk olsundu kandan,
Ey Umay Ana! Koru büyük ailemizi büyük şeytandan.