FİLİSTİN AĞITLARI- 33. Ağıt- Küresel Kerbela Şehidimiz Haniyye

Ana Sayfa Şiirler

FİLİSTİN AĞITLARI

 

Otuz Üçüncü Ağıt-
Küresel Kerbela Şehidimiz Haniyye!

(Zalim füzeleri yağan Tahran göklerinde bir kapı açılır.
Kırk genç savaşçı kapıdan geçer ve avuçlarından

yeryüzüne buğday serperek semah dönerler.

Yerden göğe doğru yükselen  Filistin davulları kendini

gösterir ve Sümer kamışlarından neylerin vatan 

ilâhisiyle kutlu törene eşlik ederler.)

Ölmeden önce can teslim eyleyeni öldürebilir misin?
Yok edebilir misin, doğduğu gün varlığını feda edeni?
Barış eridir onlar, teslim olmuş ruhlar, hak yolunda,
Küresel Kerbela’yı yarıp, şeytana meydan okuyanlar.

İnsanların en hayırlısı odur, incinen karıncayı duyar:
Kimdir o? Şahadeti gelir Tahran semalarından beriye?
Kollarında çıplak bebekler, oğul bedenleriyle yürür.
Derler, bin Bedir yiğididir, namı diğer İsmail Haniyye.

Sordum: Yükün, yükümlülüğün nedir, ey emeğin şehidi?
Söyledi: Kılıç yaralarıdır, hak avazları, bir de tuğralar,
Gördüğün kâinatı yüklenmişim, ille de göremediğin.
Bir çift turna menzile soktu beni, gel sen havalanma hey.

Dağların kabullenmediği bir yüktür sırtımızda, ezeli.
Yekindim Tebriz’den, Şam’dan, Bağdat’tan ileri beri,
Yeryüzü Şahseven kilimi gibi, atkısı çözgüsü gül bezeli…
Yurt edindi heceler, ilmekler şu yaralı yanan gövdemi.

Sordum: Neyin mülküdür götürdüğün, dilsiz gök altında?
Söyledi: Devlet yükünü taşırım, bir de çocukların
Heveslerini yüklenmişim, dalmışım kapalı dört kapıdan.
Can koynunda ölüm, cesedin içinde ruh baki varımızdır.

Yük dağdan ağır, menzil yer altından döner gelir,
Şaşırma sakın ey sorgucu, yürüyerek geçtim uçurumu.
İnsanlığın ahları yol gösterir kalplerimize, ezeli,
Yeter ki görelim gösterileni, dileyelim çamurlu geleni.

Sordum: Nedir bildiğin, hem bilmediğin ey can eri?
Söyledi: Siz deyin bir ulu divan, ben deyim bir kara im,
Bildiğim bilmediğimdir, sen evvel kendini bil aman.
Yerin sırrını mı istersin, göğün açıkladığını mı?

Yabanlığı biliriz biz, melemeyi, hem çobanlığı da:
Biliriz taşın toprağın bildiğini bir de yıldızların iyice.
Çağrı mı oldu, yoksa buyruk mu salındı hiç bilemedim,
Buyruk veren de alanda bir kalbin iki can oğludur.

Sordum: Ey hak eri, hangi ayet besledin de ayıttı seni?
Söyledi: Yıkılanın kini bırakmaz altın tacı, zümrüt tahtı.
Almayı bilmeli kişi zalimden, vermeli sahibine mülkü:
Maun yazdı kamu kalbindekini: Devrim kitabı taşır yükü.

Yoksulluk suçtur, yoksunluk günahtır, hak iyi bilir:
Vermeyi biliriz, can veririz biz, bu yakışır nefere.
Biz yıkarız vadesi dolanı, halk hayatına zehir akanı hem,
Maddenin sırlarını kaç dem koydu ortaya maddeci.

Kasım Süleymani girdi geçitten, arkasında Fahrizade,
Bir de yaraları taze Muhammed Deif, mırıldandı:
“Feevhâ ileyhim rabbuhum lenuhlikenne-zzalimine.”
Dedi İbrahim’e: Zalimleri muhakkak helâk edeceğiz, biz.

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir