KAVGA ÖLÜM VE ESMER AŞK
Amanus Türküsü
Derin yarıklardan geçen yel,
Savrulup dağılan köpük baskını,
Gözleri yalayan tuz serpintisi…
Çağırır seni… Nereye?
Gidiyorsun, atın küçük bahçede.
Alnında Tokat akıtması, nalları gümüş,
Sağrısında bağ yelleri uykuda…
Kara atın kara binicisi ne kötü haldır.
Serumun hortum yatağına damlaması,
Saniyede üç kez; üç ampül Bekozin ilavesi
Savrulan portakal çiçekleri… Üçüncü koma.
Ölümdür, kara kanat gölgesi düşer yatağa.
Bağdat yolunda katar katar kamyonlar,
Bir dilim İskenderun ayı, geceler sapsarı,
Geceler oyesintisiz fırıldak.
Arabın kızı kondu içinde oyasın işler,
Kara kaneviçe, kara iplikle…
Gelir sivri kunduralarla, geniş omuzlu
Söz vermiş bir kez, taşıyacak yarasını.
Demir-çelik, demir maphus kapısı.
Uçam dersin, kanadının altı ezik,
Yeşil, sonsuz koyaklar çağırır da seni,
Geceyarısında vurur göğsüne ağrısı.
Yüksek fırından yayılan kızıllık,
Hurmalar, biberiyeler, palmiye dizisi.
Çelik parıltıları ve eşit yoksulluk
Çağırır seni… Nereye?
Gidiyorsun, göç vakti değil.
Tokat’ın gülü soldu, dön geri aşk çıngısı.
Kardeşlerin yollarına düşmezler artık,
Doğdu kara dolunay, başladı iç kanama.
Kaburgalar arasında bir ince yara,
Doktorlar görmedi, filmler göstermedi.
Kaç yıldır uyuyan bıçak uyandı da
Ey Hacı Raif Oğlu Ahmet… yastığın altında!
Amanus’a bakmayın, orda yatıyor
Akdeniz kızları ağlıyor orda yatana…