İSYAN HAKLARI
Muazzez’e yüzyıl andacı
Ne çabuk geçti zaman, şunun şurası
Yüzyıl, diye fısıldadı melek, gitti kandili yaktı.
Kendini bilen hanım fitilin önünde;
Birlikte titreşti taş duvar, hayatın tasvirleri…
İşte böyle, dedi kam, yazgı baştan belli,
Ellerini göğsünün üstüne kilitledi.
Yaprak açan sedirlerin düzünde,
Çapraz patikada örgülü kızlar dönsün…
Ses yayılsın dört bir yana: Yüzyıl sev beni.
Onu överiz, günümüze bereket
Halkı bilgi ırmağında yıkayan gelini;
Avlattı bize balık gibi zıplayan kelimeleri.
Rüzgarlı yerde çiçekli öğrenciler,
Sarmış çevresini dokuma deseni gibi.
Altın yapraklar içinde yavru, uykuda kıpırdar,
İki yanında üç sıra dağkeçisi nöbette.
Ona selam ederiz, ulusun sevincine,
Bebekten doğan bebeğe selam ederiz.
Emzirdi aç geleni, saf iri güllerden,
Bal birinden süt birinden, Aka ninnisi
Çok açık duyuluyor: Doğacak yeniden.
Yeni biçilmiş arpa kokusu, mayhoş üzüm,
Sar bizi öğütle, Uruk türküsüyle…
Örgütle bizi Enki’nin, Utu’nun öğretisiyle.
Haydi anayı görmeye gidelim, İnanna’yı,
Kendini sunanı, o höyüklü kadını…
Yeni bir Cennet kuranı, tablet üstüne tablet.
Belde allı şal, parmakta lâpis lâzuli,
Elleri şıralı doğanı kutsasın bağ perisi,
Haydi, yola çıkalım kamış sepetlerle.
Böyle anlatıyor tabletin çözülen dili.
Pek çok satır okunmuyor, ancak
Bir yerde şu çok belli: Muazzez İlmiye,
İki asrı, saç bağı gibi düşürdü beline,
Bir muştu elbet, aklı eğirecek… (devamı kırık.)
Saygı duyulan yoldaş, etekleri kuzulu.
İyi ki doğdun anne, iyi ki doğurdun azize.
Hurma ve buğday ve taze günışığı
Cesaret verdin hepimize, utkulu bir seviyle,
Yürü yerin göğünde, göğün yerinde…
Dönüp bakın yüzyıldan gün alanın gelişine,
Ona selam ederiz, dünya kızı Muazzez’e.