DOĞU TABLETLERİ
Yirmi Dokuzuncu Tablet, Kemik
Anımsar mısın beni, gün tepeden aşınca?
Seni düşünüyorum yüzün yüzümden uzaklaşınca.
Anımsar mısın beni, benim göğüs tahtamı,
Işığı gizlenmiş, yere gömülmüş o sakin kemiği?
Seni duyuyor bugün, akan kanı da duyuyor.
Seni düşünüyor burada, bozkırın soğuk karnında,
Senin ayakta duruşunu görüyor, senin yürüyüşünü de.
Yıldızlar, ay ve hiç batmayan güneş bizi terk etti,
Kara toprak altında kaç bin yıldır sayıklar dururuz:
Tarihin alnına yazılı geniş, kutsal heceleriz biz.
Toprak, deniz gibi kabarınca kemik dalgaları yükselir,
İnsan boyu bir karşı koyuş, insan boyu bir direniş,
Bir ulu davul bildirir utkulu tarihin dersini…
Bir uzun ney çalar stepte, kesik kesik anılar aktarır.
Bir hayat aktı damarımızdan içeri, bir ölüm!
Akıp gelen kanın içindeyim, akıp giden ateşin de,
Ey karındaş, özellikle en küçük torundaş işit!
Senin kaval kemiğindir o, genç bir savaşçıyı taşıdı hep.
Beni bırakıp burdan ileri, beni bırakıp gidin siz.
Kemikler konuşacak kıyamete dek, apak kemikler,
Ellerin, ayakların birbirine karıştığı karanlıkta,
Tak tak edecek gece bütünüyle kapanınca,
Kemikler yol gösterecek, çıra gibi yanan kemikler.