DOĞU TABLETLERİ
Yetmiş Dördüncü Tablet, Şam
Raviler rivayet ederler ki kızıl nur açardı sema.
Kanatlanır akşam, tutuşur şar, yanardı şaar,
Yolumuz Kabe’den birdir, El Fahyaa’yı menzil tutar.
Gazza tüneline girer çıkar, Filistin hançeri bar,
İç tutar Lübnan koyaklarında şakıyan taze kelam:
Başını azcık dik tutarsan al alam gül bürünür.
Kasiyun’dan yana çekilince gün Cebelü’ş Şarki’ye,
Bizler için yanar Şamı şamdanda ilmi bilim.
Öylesine şevkle yanar ki görünür Urfa ilinden,
Hiçbir sömürgen söndürememiş can suyuyla lavını:
Azman Osmanlı, azgın Kölemen kırmasıdır,
Ne aynasız Fransız, ne kemirgen İngiliz misyonu.
Bugünlerde başına üşüşmüş cümle haşerat,
Sanılmasın yanmayacak tarihin şamdanında kam,
Işığın ağıp gitmesi çehreyi ağartacak bir daha.
Her ne kadar bastırsa da kötülüğün âlemi kalpleri,
Parlak bir aynada yakınlaşsa da ölü gece,
Geçer sağ salim yeşil çölden hakkın yüklü kervanı.
Arap’a mil çeken, yanacak Şam’ı nar damında,
Buna kuşku yok o zaman amelin kökünden dirilen,
Şam dayanacak, dile gelen ele gelen olacak.
Doğacak denilmişti ezelden Emevi’nin Azrail’i şarda.
İçerde dışarıda toplanır kahreden büyük arzu:
Essam komutana Demircioğlu’ndan selam!
Böyle yazıyor, yiğit isyanı Şam’dan başlayacak.
Hoylu’dur Muhammed Khaddur, Ali Takba’dır Ayvaz,
Kırklar Dağında göründü, Hafız’ın oğlu Köroğlu.
Bu gelen Mustafa yoldaşı, Şam aslanı Esad,
Yetişir Hızır gibi dalar savaş meydanına kırk bin,
Bu gelen Uz’un torunudur, çıkar tam kırk bin.
Kişnedi ölümsüz Kırat, Şam’ın at pazarında bir daha,
Konuk gönlüyle dinledim hikayesini Dimaşk’ın:
Al gözüm seyreyle şarkın zafer macerasını…
Hüseyin Hemadani derler, Firdevsi kahramanıdır,
Gazi Şam’da bebeklere ana sütü dağıtan.
Ali Suriye, kardeşliğin ebedi yurdu, elbette aşkın!