DOĞU TABLETLERİ
On Üçüncü Tablet, Bilge
Nasıl da kondurdun ey bozkır Tanrısı,
Ekmeği çalınanla töresi çalınanı yan yana?
Yere bakan esir beyler, kaldırdı başını, tanla.
Tolga Irmağı önünde, Oğuz’un Göktürk’e giriştiği gün,
Düşman kardeş, devrim safına katılınca,
İlbilge Hatun’u tutup göğe kaldırdı kağan.
Saçının sırmasından öptü, ağzının çiçeğinden ısırdı,
Yağdı bozkır kilimine gece gündüz inci mercan.
Ötüken’den atılan damgalı kargı, büyük duvara daldı.
Pusu kurdu önderine hain akraba, başını Ti Siu’ya sattı.
Kandırılmışlar sürüsünden kahramanlar yaratan,
Kanın su gibi koştuğu, kemiğin dağ gibi yığıldığı çağda,
Şantung ovasına kadar ordu yolladın, denize az kaldı.
Bilgi hırkasını kuşandın, Kaşgarlı’ya az kaldı…
Dizliye diz çöktüren, başlıya baş eğdiren şimdi nerede?
Özü sözü gök gibi güzel, gök gibi yüksek olan…
Doğuda gündoğusuna, güneyde gün ortasına,
Batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına dek giden,
Konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş.
Türk milleti, öleceksin! Güneyde Çogay ormanına,
Tögültün ovasına konayım dersen, Türk milleti, öleceksin!
Gönüldeki aşk sözümü böyle söyledim dilli taşa.
Tanrı gibi gökte, Bilge Kağan, böyle zamanda oturdu.
Uzattı elini usulca, Kemal’in omuzuna dokundu.
Aklım sende karındaş,dedi, gönlüm seninle birdir…
Kasım ortası halkların oğlu Türk Bilge uçtu.
Yaz olsa, gök davulu gürler gibidir…