ZOR GÜNLERİN ŞİİRLERİ
Balaban Usta’ya 90. Yıl Yazıtı
Ol dedi İbrahim, aslı Balaban.
Yarım kulaç bezin üstünde başladı zaman,
Türlü canla doldu boş mekan… Ol dedi!
Işığın belinden doğruldu insan;
Göğe yapışmış, demire yapışmış ve bin belaya.
Ol dedi İbrahim, nesli Balaban.
Bir avuç toprağın göbek bağında döndü saban.
Mermer baş güldü, kilimde üveyik yürüdü,
Sözlendi yerden biten, kilde sürünen;
Ateşe yapışmış, suya yapışmış ve ulu sevdaya.
Bereketin davulu vurdu, hey!
Boylandı çocuk, Söğütlü kadının topuğundan.
Fışkırdı kendi dibinden, doksan kez,
Cennetten taşıp Cehennemi söndüren töz.
Görmeğe acıkmış gönül, görsündü doya doya.
Yakalar oracıkta sancılı hayatı,
Tarihin kayasından koparılmış, aletin sadakatıyla.
İniler cevizler, cevizlerde sızılanır bal arıları,
Taşlaşan Hitit çiçekleri salınır nazla…
Dünya adaleti için direnen mevzilerdir onlar.
Genç savaşçı vuruşmaya hazır,
Erdemli köylü, hırçın maden işçisi; ol Yunus’tur.
Akademiyi katlı mendil gibi cebine koymuş,
Renk sürtmüyor, ışık sürtüyor betona.
Anlamaya acıkmış göz, açılsındı dola dola.
Vahşiyle anlaşıyor, öz öze geliyorlar;
Sakinleşiyor aslanağzı, fildişi, çiyan yeşili…
Göz dinliyor pigmentler, enerjik ejderha tohumları.
Tarlada baygın ekin, yaz günü esrik kırağı
Doluyor haznesine çeşmenin, içilsindi kana kana
Bir de arzı taşıyan hilal boynuzlu boğa,
İnsana adanmış, gözü tok, altından öküz yüreği,
İçinde kibir yok, görev boyunduruğudur.
Derine inen bronz kol, yeraltı mülkünü çıkarır.
Hiç bunlara boya diyebilir mi insan?
Gök Tanrı, diz dayayıp yeri döllemiş.
Tarlayı sürüyor Balaban, kadın seviyor süreni,
Nasıl da serpilmiş doğanın bebekleri.
Gündoğumu bir aşk döşeği gibi hazırlanmış.
Hiç bunlara boya diyebilir mi insan?
Sanatçı kuşanıyor silahlarını, meydan okuyor.
Eskilerden sürüp gelen iç buyrukla,
İşe koyulur hemen bir çift emekçi: Eller!
Kır yükselecek yerden, yere indirilecek burçlar.
Ne mutlu o İlaha ki, Balaban gibi oğlu var.
* Türk Ulusunun ressam ulusu İbrahim Balaban’ın
90. yaş günü için.