BOYUN EĞMEYEN ŞİİRLER
Çamkıran Rüzgârı
Aydınlık Türkiye rüzgârı eser buğday tarlalarında,
Coşturur doğanın bereketini, halk destanları katında.
Mazlumları sarıp sarmalarken, seher yelidir…
Fakat birden dönüşür kasırgaya, süpürür zorbaları:
Devrimci derviştir o delidir, doludur, velidir.
Çamkıran fırtınası gösterir tarihte zorun rolünü,
Fakat can kırmaz, kazanır düşmanın da gönlünü.
Uzun Yürüyüşte Mustafa Kemal’i temsil eder:
Belirir birden, Doğu Şafağının attığı topraklarda,
Anlaşamayan kuşlar, ona danışır dünyanın hallerini.
Kendi varlığından geçip de gelmişlerdendi,
Gururlu mollaların ödü kopar ya derviş huzurundan,
Gürlerdi Diyarbakır Cezaevinin koğuşlarında.
Modern softaların lafazanlığını bir solukta biçerdi,
Yargılanırken yargılardı Amerikan darbecilerini.
Aydınlık gökyüzünü giyinmiş de gelmişti:
Coştururdu kötürümü, kanını kaynatırdı cansızın,
Konuşmaya başladı mı, koştururdu kitleleri…
Gelmiş Yunus, Yesevi, Mesnevi öğretisinden,
İçimizden biridir, geçmiş çağın ateş çemberinden.
Doğudan yükselen güneşi görmüştü, âşıktı ona,
Bilge bir yel, uğuldardı Asya bozkırlarında…
Görev alanı kendi vicdanıdır Urfa’da, Mardin’de,
Sallar, kökünden söker atar küresel terörizmi:
Çünkü verdiğinden gelirdi gücü, aldığından değil.
Dedim Çamkıran, de bize bu gücün hikmetini,
Bilsin dünya maddedeki büyünün sırrı kuvvetini.
Dertli başını kaldırdı birden, alnı aydınlandı,
Dedi: Kuş olup konsam dost koluna, bana dağ gelir,
Dağ olsam düşman böğründe, kuş tüyü gibidir.