Mehmetçiğe Mektup
Canımdan aziz kardeşim Mehmetçik,
Sana bu mektubu yazıyorum sizin köyden,
Söğütlerin altındaki o küçük çeşmenin başında.
Senin sesinle şırıldayıp akıyor olukta su…
Konuşuyoruz destanlar içindeki ömrünü:
Sen varsın diye kalmıyor insanda ölüm korkusu,
Bizler dünkü çocuk, sense en az bin yaşında.
Yazıyorum bu mektubu sana, sizin evden,
Anam, babam, kardeşim Mehmetçik!
Oturmuşuz senin sevdiğin kahvaltı masasına.
Çayları doldurmuşuz, aramızdasın gene,
Çay kaşığının çın çın sesi geliyor mu kulağına?
Ne hoş gelir insana, bebeğin baba demesi.
Ekmeğimiz sıcak, başımız dik, kalbimiz demli,
Mehmetçik gözümün nuru, dizlerimin feri,
Yazıyorum bu mektubu beşikte yatan kuzunla,
Malazgirt’in bir ücra mecrasından…
Sen varsın diye, çayırda börtü böcek gönençli,
Seninle varlıklıyız o cihanda, bu cihanda.
Kalfam, ustabaşım, kutbum Mehmetçik,
Sizin atölyeden yazıyorum sana bu mektubu.
Toplandık bir araya, öğlen yemeğindeyiz,
Bölüştürdük ekmeğimizi, kara zeytinimizi,
Kurtuluş bekleyen esir tezgâhımızın üstünde,
Sen işin başındasın diye, çıraklar umutlu.
Baba oğlu, yeğenim, akam Mehmetçik,
Sana bu mektubu yazıyorum hasat zamanı,
Makinelerin feryadıyla, toprağın hasretiyle,
Duyuyor musun buğday başağının türküsünü?
Yazıyorum, şeker pancarının acı çığlığıyla:
Düşmüşüm elden ayaktan, kaldır beni!
Yerdeşim, toprağım, gülüm Mehmetçik,
Sana bu mektubu yazıyorum sizin kasabadan.
Halk pazarının içindeki çardak altındayız,
Az önce şiddetli, yeşil bir yağmur bastırdı da.
Yazıyorum bu mektubu portakal kasasında,
Yorgunluk kalmıyor insanda söz senden açılınca.
Silah arkadaşım, devrem, şehidim Mehmetçik!
Kocatepe’nin yamacına kurulu çadırda,
Yazıyorum bu mektubu şahadet naraları arasında.
Mustafa Kemal ile komutanlar gidip geliyor…
Büyük taarruzun planlandığı tahta masadayız,
Saatlerin tam şafak atma zamanında.
Yaz, diyor Ata, benden selam yaz Mehmetçiğe.
De ki dağ ölür, taş ölür, yaşayan baş ölür,
Demir çürür, dağlar erir, nehirler akar tükenir,
Bir Mehmet tükenmez, Mehmetçik ölümsüzdür!