DOĞU TABLETLERİ
Seksen Üçüncü Tablet, Nâzım
Yunus dedi, bölüştüm görevi ben ateşe atılanla,
Dedi, kelam sende dil kardeşim, gönlüm seninledir,
İyi dinleyin Türkçenin helâl söz emmiş erenini.
Dediler, dök hasretlerini, deryalar taşsın hele bir.
Dedim, Nazım usta, su gibi akıyor sözlerin hikmetli.
Dedim, senin türkün Kerem Divanınca harlıdır.
Nazım dedi: Biliyorsun, kanımdandır alevin mayası:
Elbet ben de o soylu kamunun yeminli kuluyum,
Orda gördüm elinin ayasında on dördün aylası.
Dedi ki, şairi Cennete koymuşlar, ah vatanım demiş,
Yanıyorum işte, çıksın diye karanlıklar aydınlığa.
Yunus sözü aldı, ummanda yürüyen bir üryan derviş,
Dedi ki, şair bilir söz başını, kuş eder çay taşını,
Belki dur duraksız bir yolcu, belki kanamış bir güneş.
Ayıttı Korkut: Semah dönerler ölümüne şiirli.
Demedim, sihirli bir yol var ayaklarımın altında.
Dedi Yunus: Say bize adlarını ayrılıkların, hasretlerin.
Demedim, hayır, daha uzakta yakın bir yer var,
Biliyorum, sade bir ömür sunmak için vatan anaya.
Yunus üsteledi, konuş ey yağmurun yeşil dili.
Demedim, bir yer var, ateşin içinde bağ bahçelidir:
Yürüyelim, bizim aşk divanında şiir yumağa,
Gidelim, Anadolu’da bir çınar altında uyumaya.
*İnsanlığın büyük Türk şairi Nazım Hikmet’i,
bu dünyaya gelişinin 121. yılında, güzel Türkçemizin
bütün sevgi ve minnet sözleriyle anıyorum.
Nazım’ın vasiyetinin artık yerine getirilmesini,
özlemiyle tutuştuğu vatanının bir köy mezarlığında,
kendi toprağının koynuna verilmesini diliyorum.