Yunus Emre10

Şol Yunus’a Kıymayın Efendiler – 10

Yazılar
YUNUS’U BİR’LEŞTİRELİM, YUNUS’TA BİRLEŞELİM!

Birliktedir varımız
Biz bir olduk kamumuz,
İkilik söylemeğe
Koymaz lisanımızı.

> Bireyin varlığını, evrenin en geniş birliği içinde gören Yunus felsefesi, bunu “kamu” kavramının bütünleştirici imgesel gücüyle dillendiriyor. “Kam” kökü Türkçedir. “Şam” (şem, şâr / şehir) sözcükleri dilimize 13. Yüzyılda girmiştir. Türk Şamanlığı’nın en eski kök adı “Kamanlık”tır. “Şam” kökünden “şar / şehir” oluşurken, aynı çizgide “kam” kökünden “kant” (örneğin Semerkant) gibi “kent” kavramı oluşur. Kam anlayışı, “Tanrı-Doğa-İnsan” arasında kopmayan bir bağlantının bulunduğu inancıdır. Yunus felsefesi bu üçlemeyi “kamu” (bütün / her şey) kavramında birleştirir. Yaratan da yıkan da, aynı “birleşik” gücün maddeden yansıyan iradesidir.

>>  “BEN YUNUS EMRE’YİM” DEMEZ, “DERVİŞ YUNUS’UM” DER 

> O güç, bütünüyle “kamu” kavramının içinde maddeye ve ruha bürünür. Yunus nefesi, kamu dili / kamu lisanı, kamu kararı, kamu hükmüdür. Kamu, kamus, “Lisan / dil” kavramı lügat, bildiri, kelam, söz gibi ortak anlamlara da gelirken, ahlaksal duruşu da açıklar. Yunus’un lisanını “birlikten ikilik söylemeye” bırakmayan, kendisinin de parçası olduğu bütünleşmiş, bir nevi “kamusal kütle çekimi” gibidir. Kamu / kamus için, “güç tekeli” de diyebiliriz: Böylesine bir ilahi gücün içinde eriyen Yunus, halkın gönlünde, toprağa atılmış bir tohum ya da dikilmiş, yetiştirilmiş bir fidan değil, fakat toprağın içinden, toprağın / yerin yasasıyla oluşup “kendiliğinden” ortaya çıkan kamunun bir yansımasıdır.

> O nedenle halk Yunus’u bağrına basarken bir “bilgin / danişment / entelektüel / aydın/ münevver” olarak değil, bir ermiş / derviş, kendini insanlığa vermiş, olarak yüceltip onunla bütünleşir. Halkın inancına göre Yunus, yapmaya, eğitmeye dayalı dış koşulların değil, kamu toprağının yaratmaya dayalı iç koşullarının ürünüdür. O nedenle de Yunus, hiçbir zaman “Ben Yunus Emre”yim demez. Devrimci Yunus’um der gibi, “Derviş Yunus’um, Miskin Yunus’um, Âşık Yunus’um,” der. Böyle nitelemekle “benliğini” kamunun deryasında eritip yok ederken, bütün varlığa hükmeder duruma yücelir. Halkın, Yunus’u bağrına basmasının nedeni, Yunus’un o bağrın birliğinden, kamu âleminden doğuşundandır:

Adımız miskindir bizim,
Düşmanımız kindir bizim,
Biz kimseye kin tutmayız,
Kamu âlem birdir bize.

>>  YUNUS’A YAPILANLAR İNSAFTAN İÇERİ Mİ, DIŞARI MI? 

> Yunus Emre’nin, “Severim ben seni candan içeri” dizesiyle başlayan ünlü şiirini etkisine kapılmadan okuyamazsınız. Böylesine hassas anlam katları üzerine kurulu bir ilahinin başına gelenler içinizi sızlatır. Tablomuz, bu inanılmaz kargaşayı gözler önüne sermek içindir. Şimdi bu ünlü şiirin yazısına, yazgısına bakmaya çalışalım.

Severim ben seni candan içeri
Yolum vardır bu erkândan içeri

 > 1. Beyit: Temel aldığım yazarlardan Gölpınarlı’da beytin 2. dizesi  “Yolum ütmez bu erkândan içeri” biçiminde. Gölpınarlı, “vardır” yerine “ütmez” diyor ve kendi sözlüğünde bunun Türkçe olduğunu ve anlamını “ütmek” fiiliyle, “geçmek / uçmak” olarak açıklıyor. “Başgöz, Eyüboğlu, Toprak ve Öztelli’de, “Yolum vardır bu erkândan içeri.” biçimindedir. Tatcı’da ve bazı sosyal medyadaki Yunus Emre sitelerinde ise “Yolum ötmez bu erkândan içeri,” denilerek, “ötmek” kavramı esas alınıyor.

Nere varır isem gönlüm dolusun,
Seni nereye koyam bundan içeri.

> 2. Beyit: Başgöz, Eyuboğlu ve Toprak bu beyite yer vermemiş. Gölpınarlı, “Nereye bakar isem dopdolusun /  Seni kanda koyam bundan içeri,” derken,  Tatcı, “Seni kanda koyam bundan içerü,” Öztelli’de bu beyiti şiirin üçüncü sırada yer veriyor ve “Seni nere koyam benden içeri,” diyor. Özçelik de “Seni kanda koyam benden içerü,” biçimine dönüşüyor. Sorun büyük.

O bir dilberdürür yoktur nişânı
Nişân olur mu nişandan içeri

> 3. Beyit: Yine, Başgöz, Eyuboğlu ve Toprak bu beyite yer vermemiş. Gölpınarlı’da, “O bir dilberdürür yoktur nişânı / Nişân olur mu nişandan içeri,”  Tatcı’da 12. Beyt olarak, “O bir dilber durur hîç yok nişânı / Nişân olur mı nişândan içerü,” biçiminde, Öztelli’de 4. Beyt olarak, Toprak’ta yok, Özçelik’te “O bir dilberdürür yoktur nişanı / Nişan olur mu nişandan içeru,” biçimindedir. Gelin, çıkın işin içinden bakalım.

 Beni benden alana ermez elim
Kim kadem basa sultandan içeri 

> 4. Beyit: “Kadem kim bâsa sultandan içeri” biçimindeki ikinci dizesi, kiminde “kim kadem basa” biçimindedir. Aynı zamanda, beyt, Başgöz’de beşinci, Öztelli’de altıncı, Toprak ve Özçelik’te beşinci sıradadır. Daha ilginci Başgöz ve Toprak, hem bu beyitte, hem de son, mahlas beyitinde “sultandan içeri” sözüne iki kez yer vermektedirler. Yanlış kullanıldığını düşünüyorum.

Tecellîden nasîb erdi kimîne
Kimînin maksudu bundan içeri

> 5. Beyit: Bu beytin yerleri de farklılık gösteriyor. Başgöz’de 9.  Öztelli’de 7. ve Özçelik’te 6. sıradadır.  Sosyal medya sitelerinde aynı ayarsızlık sürüyor. Bazılarında “maksudu”, yerini “maksat”a bırakıyor. Yakın anlamlar içiren bu sözcükler arasındaki fark önemli: “Maksat”, sıradan bir isteği dile getirirken, “maksut”, özlenen bir dilektir. Yunus maksudun peşindedir, maksadın değil. Peki ne yapmalı?

> Büyük şairimizin bu olağanüstü güzellikte, böylesine güçlü imgesel örgüye sahip şiiri, ne yazık ki arapsaçına dönüştürülmüştür. Durumun vahameti ortadadır. Benzer durumdaki diğer beyitleri buraya taşımıyorum.

>>  YUNUS SES Mİ OLDU, ŞEŞ Mİ OLDU, TUŞ MU OLDU?

> Ancak burada, şiirsel manayı “kilitleyip açan, açıp kilitleyen” mahlas beytine kısaca değineceğiz. Bu son beyti, Gölpınarlı’nın Yunus Emre kitabından alıyorum:

 Geçeriken Yunus şeş oldu dosta
Ki kaldı kapıda andan içeri

> Öztelli “ses oldu”, Başgöz, Tatcı ve Toprak, “tuş oldu” derken, Gölpınarlı ve Özçelik “şeş oldu”  diyor. Yunus ses mi oldu, şeş mi oldu yoksa tuş mu oldu? Şiirin dokusuna “Ses oldu” çok uzak görünüyor. “Tuş olmak” ise “karşılaşmak / rastlaşmak” anlamlarını taşıyor. O zaman “Yunus gözü bir an için dostla karşılaştı / kapıda kaldı, ama o sultan makamından da içeridir,” anlamı çıkıyor. “Şeş oldu” kavramı ise, “Çözüldü, bağı koptu” anlamında. Gölpınarlı’ya ve Özçelik’e göre, Yunus demek istiyor ki: “Yunus geçer iken dostu görmez oldu, ondan koptu / çözüldü, kapıda kaldı, fakat kapıda duran öyle bir kuldur ki, dosttan içeridir.” Bir de, “Ki kaldı kapıda andan içeri,” dizesi, Gölpınarlı’da “Ki kaldı kapıdan andan içeri,” biçimiyle büyük olasılıkla düzelti hatası olarak yeni baskılarda devam etmektedir.

> Bu kadarla kalmıyor. Kimi, “Geçer iken Yunus”, kimi “ Miskin Yunus gözü” diyor.  İkinci dizede ise kimi “Ki kaldı kapıda andan içeri,” derken, kimi “Kapıda bir kuldur Sultan içeri,” demiş. Bizce doğrusu: “Ki kaldı kapıda andan içeri,” biçimindedir. Başgöz, “Kapıda bir kuldur, sultan içeri,” Toprak, “Kapıda bir kuldur Sultandan içeri”, demişler. Yukarda belirttiğimiz gibi “Sultandan içeri” imgesi, 4. Beyitte zaten kullanılmıştır ve tekrarı şiiri zayıflatmaktadır.

>>  SONUÇ OLARAK: GELİN YUNUS’TA BİRLEŞELİM

> Yunus Emre nüshalar ortaya çıktıkça bu kargaşa azalacağına artıyor. Hem el yazması asılların sadakati, hem Latin alfabesine çevirideki titizlik ölçüsü bunda rol oynuyor.  Karaman, Nuruosmaniye, Bursa, Fatih, Yahya Efendi nüshaları ve diğer kayıtlar bir araya getirilmeli ve uzmanlar heyeti tarafından tekleştirilmelidir. Büyük Türk kültürünün ölümsüz varlığı, Yunus Emre mirasını bu halde bırakmak insanlığa ve Türk milletine karşı suçtur. Şimdi sıra, Yunus yapıtının bütünleştirilmesine gelmiştir. Yunus’u bütünleştirelim, her eve, her masaya bir Yunus Divanı koyalım. Yunus’u birleştirelim, Yunus’ta birleşelim, Yunus’la birleşelim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir