Büyük İnsanlığın Şairlerine Çağrı!
Dünya edebiyatı baştan sona Ölüm ile Hayatın çatışmasından ibarettir. Büyük destanlar dahil. Şair ise insanın ve doğanın bu sonsuz mücadelesini edebiyatın üstüne çıkarır. Ortaya koyduğu yapıt, edebiyatın algı ve dalga boylarını aşar. Şiirde mücadelenin kurgusu değil, ruhlara işleyen çığlığı vardır. Feodal zorbaların Fransa’yı ezdiği zamanlarda Victor Hugo’nun, “Mezardan yükselen türküler!” diye yazması bundandır. Nazım Hikmet’in “Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri, / mezardan çıkmanın vaktidir!” diye haykırması bu nedenledir. Bir de Arap dilinin büyük şairi Mahmut Derviş var. Anasından, Vatanından, Kendinden şair doğmuş bir devrimci. 29 Ekim 1956 günü İsrail askerlerinin, Filistin’in Kufr Kasım köyünde 49 kadın ve çocuğu öldürmesi üzerine “Mezardan Çağrı” şiirini kaleme alır. Dünya şiiri toprak altında yatan veuğradığı haksızlığı sindiremeyen mazlum ölülerle doludur. Bazıları da Filistin’de, kendi vatan toprağında uyuyamaz, seslenir durur Şairin dilince.
“Ben sekiz yıl önce öldüm,
Babam da öyle.
Sizlere sesleniyoruz geriden kalanlar
Toprağın altında değil
üstünde yaşamak isteyenler;
Sizlere sesleniyoruz
hasat yapacağı buğdayın
tarlasında yetişmesini
pişirip yiyeceği ekmeğin
evinde mayalanmasını isteyenler;
Sakın unutmayın!
Ancak o zaman büyürsünüz
Toprağın üstünde, altında değil!”
Mahmut Derviş
>>ÖRGÜTLÜ KÖTÜLÜK İLE ÖRGÜTLÜ İYİLİK
>Filistin ulusal marşı “Neşîd el-intifada”nın söz yazarı şairin sesi,“Fırlattık attık bu türküyü, alın, dedik, sancıdan kıvranan kalplere…” sözleriyle meydan okuyor. O mazlum ölülerin topraktan fışkıran ahlarınıörgütlüyor. 20. Yüzyılda işlenen cinayetlerin, insanlığa yaşatılan acıların, katliamların, yeri göğü dolduran ahların hesabını sormak biz Şairlerin işidir. Emperyalist hegemonyanın yıkıldığı, insanın insanı sömürmediği bir uygarlık Asya’da yükseliyor. İmgelerimiz o yükselen insanlığın dayanakları olacak. Asya Çağını kurmada şairler işlerinin başında olacak. Hesap soracak. Kimsenin ahı kimsede kalmayacak. Onlar sonuç olarak, geçtiğimiz yüz yılda, milletlere yaşama hakkı tanımayan emperyalist Ölüm Örgütlerinin kurbanları değil midir? Birleşmiş Milletler Örgütü de, Yükselen Asya Uygarlığı ikliminde emperyalist yıkımın örtüsü olmaktan vazgeçecek, buna mecbur olacak ve adına yakışan bir konumla onurlanacaktır. Bunu zorlamak, bunu talep etmek niçin Şairlerin hakları arasında olmasın?
>Örgütsüz güçler örgütlü güçlere yem olur. Daha iyi örgütlenenler, daha kötü örgütlenenleri yenilgiye uğratır. Tarihte örgütsüz güçlere karşı hep örgütlü güçler kazandı. Örgütlü damla, örgütsüz deryadan güçlüdür. Örgütsel varlıklar canlı organizmalardır ve organlardan oluşur. Organların kendi aralarında uyumu oranı kadar organizmanın ömrü ve gücü belirlenir. Toplumlar da toplumsal örgütler de canlı organizmalardır. Toplumların gelişmesini, içinde bulunan toplumsal organizmaların çatışması sağlar.
> Hareket ve oluşum madde ya da toplum içindeki zıt güçlerin çatışması ve birbirine dönüşmesiyle gerçekleşiyor: Dünün yenisi, canlısı, yükseleni, haklısı, ezilen mazlumu, ilericisi ve devrimcisi, bugünün eskisi, çürüyeni, çökeni, haksızı, ezen zalimi ve karşıdevrimcisine dönüşüyor. Bu karşıt güçleri çatışan düşmanlar olarak “Kötülük ve İyilik” diye iki gruba ayırabiliriz. Kötülük her zaman önceden örgütlüdür. Kötülüğün baskısına direnişten doğan İyilik ise ezildikçe örgütlenir ve sonunda Örgütlü İyiliğe dönüşür ve Örgütlü Kötülüğü yener.
> Kısacası, geçmişin Örgütlü İyiliği Kapitalizm bugünün Örgütlü Kötülüğüne dönüşmüş ve yeni gelene karşı ölümüne savaş açmaktadır. İnsanlığın son yüzyılda yaşadığı yıkımlar, Kapitalizmin Örgütlü Kötülüğünün ürünüdür. İşte bu süreçte Yeni, Yaşayan, Yükselen, Canlanan, Gelen, Ezilen, Haklıyı temsil eden bütün unsurların birleşmesinden Örgütlü İyilik doğar. Eğer Asya atı yer çekiminden kurtulup gökyüzünde uçacaksa eski zamanlarda olduğu gibi, kardeşlik kanatlarını takınmak zorundadır. Bozkırların demiriyle kentlerin ipeğinden yaratılan o kanatlar, enerjisini insanın evrensel örgütlenme birikiminden alacaktır.
> Bir yanda Örgütlü Kötülüğün güç yığınağı, öte yanda Örgütlü İyiliğin güç yığınağı. Her güç kendisinden daha etkili bir güç tarafından yenilir. Büyük güç olmaksa maddi ve manevi olarak gelişmiş olmayı gerektirir. Gücün maddi ve manevi varlıkları birlikte örgütlenirse etkisi en yükseğe çıkar. Kötülüğün maddi yanı, silahı, parası vb. daha fazla, fakat manevi değerleri daha azdır ve çaresizlik onu zorbalığa iter. Manevi açığını kapatmak ve iyiliğin maneviyatı bozmak içinse amacına uygun, yani kararmaya yatkın bilimciler ve alacakaranlık sanatçıları safına çeker. Ey Şair, gözünü kan bürümüş, insan onurunu ayaklar altına alan Küresel Şeytanın, Ukrayna’da çevirdiği kanlı, sinsi dolapları görmüyor musun? Yürütülen psikolojik saldırılara verecek bir yanıtın yok mu?
>>ULUSLARASI BİRLEŞMİŞ KÖTÜLÜK ÖRGÜTLERİ
>Ey Şair İnsan, Büyük İnsanlık tarihimizin en büyük ortaklığı değil midir? Dünyamızda nice nimet varsa Büyük İnsanlığın hayat kaynağıdır, varlığıdır. Yıldızlar kimindir? Güneş kimindir? Ey Şair gökyüzü kimin malı ve sınır tanımayan bulutlar, fırtınalar, akarsular ve gece gündüz çalkalanan okyanuslar kimin servetidir? Bozkırlarda doğanın okyanusta hakkı yok mu? Dağlarda doğup büyüyenin, ovaların çiçeğinin kokusunda hissesi yok mu? Buğdayı üretenin demirde hakkı yok mu? Dünyanın her hangi bir yerinde inleyen hastanın ilaçta hakkı yok mu? Onlar insanlığın ortak varlıkları değil mi? Ekmeğimiz ve ışığımız ortaktır. Her hangi bir bebek, dünyanın neresinde doğarsa doğsun insanlık ailesindendir ve dünya varlığında pay sahibidir ve elbet söz sahibidir de. Ortağımızdır. Yeryüzü topraklarının büyük bölümü boşken insanlık buğdaya, pirince, ete, süte, taze meyveye, sebzeye hasret mi hasret! Peki niçin bu yoksunluk, bu eziyet? Dünyanın nimetleri insanlığa yetmiyor mu? Yeryüzünün dörtte üçü su, ama su insanlara yetmiyor. Yeryüzü toprakları engin mi engin, ama gıda yetersiz, gıda esir, gıda insanlara yetmiyor. Hangi zalim güçtür buğdayın, üzümün, elmanın narı elini kolunu bağlayan? Bunu cevabını önce Şair vermelidir!
>Ey Şair insan! Bize tertemiz sunulan oksijeni kim kirletiyor? İçimize çektiğimiz havayı zehirleyenler hangi gezegenden? Kimler öldürüyor ışığını bebeğin, kim sütüne ağı katıyor? Kimlerdir her an insanlığın dokusunu bozanlar, başına kanser hücrelerini çiçek diye serpenler kimlerdir? Peki, milyonlarca Suriyeli niçin perişan, onları kim yurtlarından etti? Afganistan’ı hangi zihniyet kana buladı. Peki, evleri yıkılan insanlara Batı Uygarlığının kapılarında kim kurşun sıktı. Peki, zulümden kaçarken minik cesedi kıyıya vuran Aylan Bebeğin Akdeniz’deki insanlık payı niçin onu kurtarmaya yetmedi? Peki, evleri terör virüsüyle, kanla basılan Büyük İnsanlığın üyelerini Uluslararası Af Örgütü niçin kurtaramadı? Kurtaramaz! Çünkü onlar kısa sürede Büyük Cellâdın adamlarına dönüştüler ve birlikte örgütlendiler. Ey Şair! Bütün zekânla, bilginle düşün. Sözüm ona dünün Örgütlü İyiliği adına kurulan sayısız örgütler çürüyüp, bugün Örgütlü Kötülüğün emir komutasında değilse ölümü, acıyı ve yıkımı insanlığın genlerine, yaşamın hücrelerine kim soktu, kim nasıl sızdırdı? Bunun sorumluluğu aynı zamanda Şairlerin boynunda değil midir?
DEVAM EDECEK